Ak Parti iktidarının ilk zamanlarında eski vesayetin güç odaklarıyla ilişkileri bakımından yumuşak bir süreç geçirdi. Bu sürede uluslararası desteği güçlendirmek için AB ve ABD ile güçlü ilişkiler kurma iradesini ortaya koymayı ve bir yandan da ABD’deki Yahudi lobilerine de yakın olmayı hedefleyen fotoğraflar vermeye çalıştı.
2010 yılından itibaren bir bakıma iç vesayeti yeterince zayıflattığı kanaatiyle asli ajandasını uygulamaya yöneldi. Bir bakıma artık kendi şahsi ve zümrevi iktidarlarını inşa etmeye girişti. Elbette o güne kadar da bu yeni dönemi inşa edebilmenin şartlarını hazır hale getirdi. Yeni rejimin inşasında gerekli olan dinamikler için çok önceden hazırlıklar başlamıştı. Sermaye, medya, manipülatif vasıtalar, seçim teknikleri, yeni ittifaklar hazır hale getirilmişti.
Bu yeni dönemde kitle desteğini sağlamaya yönelik yapılanları kısa izahlarla sıralayayım:
-Her şeyden önce AKP halkı ikna etmenin en kullanılışlı aracının görsel ve yazılı medya olduğunu biliyordu. Onun için evvelce siyasetin finansmanı için oluşturdukları havuzlardan sağlanan sermaye ile hemen hemen tüm ana akım medya teslim alındı ve tamamen parti propagandasının emrine verildi. Bu medya organları 24 saat tek taraflı iktidar propagandası ve muhalefet yergisi yaptılar. İktidara maddi ve manevi yüklemeler yapılırken, birtakım yakıştırmalarla muhalefet cephesini şeytanlaştırılmaya çalıştılar. Söz konusu medya gücü bir sihirli kutu işlevi gördü. Halkın önemli bir çoğunluğu halen bu sihirli kutuya mahkum olmaktan kurtulabilmiş değildir.
Özellikle vasatın altında kalan büyük kitle sabah malum TV ekranlarıyla güne başlıyor ve onunla gece yarısını buluyor. Dolayısıyla bu anlamda tek bilgilendirme kaynağı iktidar medyasıdır diyebiliriz. 24 saatlik tekrarlarla ve hokus pokus marifetiyle halka akı kara, karayı da ak diye kabul ettirmeyi başarıyor.
-İktidar partisi siyasetin finansmanın ne anlama geldiğini de tecrübeyle biliyordu. Onun için de daha İBŞ Belediyeciliğinden itibaren bir finans havuzu oluşturulmuştu. Malum, halk arasında “paranın satın almayacağı bir şey yoktur” gibi bir anlayış var. Bu genellemeye katılmasak da sermayenin önemli ölçüde böyle bir işlev gördüğünü de yadsıyamayız. Zaten AKP gerek belediyecilik ve gerek genel yönetimdeki pratiğiyle bunu uygulamalı olarak da ispatlamış bulunuyor. Çok büyük bir kitleye “sosyal yardımlar” adı altında ekonomik imkanlar dağıtılmaktadır. Açlık sınırındaki bu kitle sosyal yardımların devam etmesinin AKP iktidarının sürmesiyle mümkün olacağına inandığından yardımların kesilmesinden endişe ederek desteklerini sürdürüyorlar.
-İktidardan ciddi anlamda beslenen azınlık bir kesim var. Ancak bu kesim ellerindeki imkanlarla büyük çoğunluğun hassasiyetlerini kaşıyarak (dini, milli) etkileme, provoke ve manipüle etme gücüne ve kabiliyetine sahip. Bunlar gerek görsel ve gerek yazılı medya vasıtalarıyla akı kara, karayı ak göstererek bilgiyi teyit etme imkanından mahrum halkı yanlış yöne sevk etmekte, ülkenin varlık ve bekasının tehlikede olduğuna, bu tehlikeden uzak kalmanın tek yolunun AKP iktidarının sürmesine bağlı olduğuna halkı inandırmaktalar.
– İktidarın, pek çoğunun kadrolu olarak kamu kurumlarında veya sair bir takım istihdam alanlarında çalıştırılan, kendilerine ücret ödenen trol orduları var. Bunlar da sosyal medya mecralarında ana akım medyanın farklı boyuttaki işlevini görüyorlar. Dezenformasyon ve iktidar lehine propaganda yaparak, haber üreterek, gerçeği çarpıtarak kamuoyu oluşturmak için mücadele ediyorlar.
-AKP iktidar sürecinde kamu kurum ve kuruluşlarına yüzbinlerce eleman yerleştirdi. Onlar, aileleri ve çevresi ‘AKP iktidardan giderse işlerimizden oluruz’ gibi bir kaygı taşıyorlar. İktidar da bu kaygıyı besliyor. Her fırsatta “Biz burada oldukça siz varsınız, biz gidersek sizi de kapı önüne koyarlar” anlamındaki imalarla göz korkutmayı sürdürüyor.
-En geniş kesimi oluşturan muhafazakar kitle için ise dini endişeler öne çıkıyor. 28 Şubat’ı yaşamış olan bu kitleye iktidar partisi aktörleri sık sık kendilerinden önceki dönemde dini uygulamalar üzerinde yapılan baskıları hatırlatarak aynı diğer kesimlere yaptığı gibi onları da geçmişte yaşanan olumsuzluklarla korkutuyor ve açıklamalarında ve etkinliklerinde dini değerlere atıflar yaparak, dinin yaşanırlığının garantisinin kendileri olduğunu tekrarlıyorlar.
Belki bunlara ilave edilecek başka etkenler de olabilir ama ana gövdeyi bunlar oluşturuyor.