Türkiye’de siyasal sistemin sağlıklı işlemesi ve toplumsal beklentileri karşılayacak bir kabiliyet kazanması konusunda epey çalışma yürütülüyor. Kimi samimi niyetlerle Türkiye’nin normalleşmesi bağlamında yeni siyasal oluşumlar için çaba sarf ediyor, kimi de siyasal iştihaları ve hevesleri nedeniyle doğması muhtemel siyasal boşluğu fırsat sayıp bundan yararlanma derdinde!..
Neden insanlar bu kadar siyasete hevesli? Toplumda siyaset alanı ile ilgilenen çok az sayıda insan hariç, herhalde büyük çoğunluk siyaset arenasının hasıl ettiği siyasal, sosyal ve ekonomik rantlardan istifade etme niyeti ve iştahı ile hareket etmektedir.
Evet, halen bu ülkede siyaset alanı cazip bir alan!.. Öncelikle siyaset alanını bu cazibenin tasallutundan kurtarmak gerek. Bir rant alanı olmaktan ziyade bir erdem, külfet ve fedakarlık alanına dönüştürmek… Malum, Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde siyaseti ekonomik çıkarlardan korumak adına ‘Yönetimde Şeffaflıkla’ ilgili bir çalışma içine girilmişti. Bundan haberdar olan CB Erdoğan mealen; “Ne şeffaflığı? Eğer bu düzenlemeyi yasalaştırırsanız parti il ve ilçe örgütlerimizde görevlendirecek kimseyi bulamayız.” diye çıkışmıştı. Belki de cari siyaset anlayışımızı en iyi anlatacak örneklerden biri… Neden “… il ve ilçe teşkilatlarına elaman bulamazsınız?” Çünkü il ve ilçe teşkilatlarında görev yapanların ekonomik çıkarları sözkonusu olmazsa oralarda görev yapmayacaklar. Yani, kimse Allah rızası için veya babasının hayrına yapmıyor, yakın veya uzak çıkarları adına yapıyor. Çünkü siyaset alanı halen rant üzerinden şekilleniyor.
Soru; Bu ve benzeri hastalıklarla enfekte olmamış/olmayacak bir siyasal yapıyı nasıl inşa edebiliriz? Mümkün mü?
Bu soru ve verilecek cevapları önemli. Belki de önümüzdeki günler için hayati bir soru!.. Ya bu problemi çözerek, sağlıklı bir bünyeyle geleceğe yönelip yeni bir siyasal süreci oluşturup, toplumumuzun önünü açacak, insanlığa yeni mesajlar verecek bir gelecek inşa ederiz. Ya da, geçmişin rutinlerinde, geleneğinde, kültüründe ısrarcı olup on yılda bir akamete uğrayan hastalıklı yapıyı sürdürürüz.
Aktörlerin değişimi ile sistem değişmiyor, değişmez. Sistemin değişmesi, sadece aktörlerinin değişmesiyle değil, problemleri çözme azmi, niyeti, sebatı, ahlakı, erdemi ve dinamizmi olan siyasal kadrolarla mümkündür. Yani, bir zihniyet devrimini / inkılabını gerektirmektedir.
Mevcut yeni siyasal çalışmalara baktığımızda gördüğümüz manzara iç açıcı değil. Bir defa şu gerçekliği göz ardı etmemek lazım; AKP ve liderliğine muhalefeten, AKP içinden çıkacak bir hareketin AKP içindeki çatışmayı daha da tırmandırarak daha derin krizlerin oluşmasına sebebiyet verme riski büyük. Yeni iktidar kavgaları mevcut hukuksuzlukları daha da derinleştirebileceği gibi çatışma alanlarını da genişletebilir. Güçlü tahminimiz o ki, bir zamanlar Demirel’in, “Arazime gece kondu kondurulmasına razı olmam.” dediği gibi muhtemelen R. Tayyip Erdoğan da benzer tepkilerde bulunacaktır. Kendi partisi üzerinde yürütülecek bir ameliyata rıza göstermeyecektir, izin vermeyecektir. Mevcut partisini ve kendi konumunu zayıflatacak bir girişimi önleme konusunda rutinin dışına çıkma ihtimali büyüktür. Bunu bilmek için müneccim olmaya da gerek yok. ‘Dün ve bugün yapılanlar, yarın yapılabilme ihtimalinin kanıtıdır.’
Türkiye böyle bir siyasal krizi daha fazla kaldırmayabilir. Allah muhafaza, çatışma alanlarını çoğaltabilir, genişletebilir. Bu risk muhtemeldir. Bu durumu bir fırsat ve öç alma rövanşı olarak görenler var. Ama unutmayın, AKP’nin bölünerek, parçalanarak yıkılması gibi bir beklenti bunu umanların tahayyül ettiği gibi iyi ve hayırlı sonuçlar oluşturmayabilir. Bugünlerimizi bile aratacak daha kötü menzillere götürebilir. “Yıkılsın, nasıl yıkılırsa yıkılsın” gibi bir anlayış doğru değildir.
Bu gidişatı ülke ve toplum için daha iyiye ve daha hayırlıya nasıl evirebiliriz? Soru bu olmalı… Birinin zayıf düşmesi ve yıkılması üzerine kurulu hesaplar hasbi adamların siyaseti değildir. İhtiyaç varsa konjonktürel şartlara bakılmaz, gereği yapılır. Şu bir gerçek ki, şöyle veya böyle AKP’nin bu yapısıyla belini tekrar doğrultabilme imkanı yok. Zirveden aşağıya doğru düşme süreci başladı. Demek istediğimiz şey, düşerken beraberinde büyük zayiatlar oluşturacak tehlikeleri bertaraf etme hazırlığı ve titizliği içerisinde olmak… Yeni bir başlangıçla geleceği tekrar inşa ameliyesi başlatmak…
Onun için de derim ki, yukarıda işaret ettiğimiz muhtemel riskleri hesaba katarak bu riskleri izale edecek bir siyasal süreç oluşturmak hedef olmalı… AKP’den devşirme yapma fırsatçılığına düşmeden; AKP ve liderliği karşıtlığı anlayışı üzerine kurulu siyaset pratiğine prim vermeden, yeni kadrolarla yeni bir siyaset inşasının geçiş dönemi için daha hayırlı olabileceği kanaatindeyim.
Türkiye, bu alanda yetişmiş insan potansiyeline sahip olan bir ülke; potansiyelimiz sadece iki veya üç politik figürden ibaret değildir. Bir defa bu eski alışkanlığı tashih edelim. Bu liderliği yapacak ve siyasal kadroyu oluşturacak yeterli potansiyel var bu ülkede. Bir de devrim/inkılap niteliğindeki bir siyasal sürecin yeni siyasal kadrolarla inşa edilmesi, geçmiş defektlerin yeniden nüksetmemesi açısından da önemlidir diye düşünürüm.
Kaynak: https://daktilo1984.com/2019/07/08/statukonun-son-aksam-yemegi/