Bugün Türkiye’de kurulu 160 parti var. Bunların pek çoğu tabela partisi, bir kısmı butik ideolojik grupların kurduğu partiler ve bir kısmı da büyük iddialarla çıkıp halktan yeterli desteği görmeyince şanslarını başka baharlara bırakanlar.
Bu tabloya rağmen halen yeni partiler kuruluyor. Siyasi iklim böyle devam ederse önümüzdeki zamanlarda parti kuruluş çalışmaları da aynı hızda devam edecektir.
Yapılan anket çalışmaları sonuçlarına göre halen %40 civarında bir kararsız kitlenin olması siyaset yapma arzusunda olanların iştahını kabartmaktadır. Türkiye siyasi tarihinde ilk defa bu kadar yüksek düzeyde kararsız kitlenin olmasının sebebi ne olabilir?
Kısaca “Kararsız kitle iktidardan umudunu kesti ama muhalefet de yeterli güveni veremiyor.” denilebilir.
Bu doğru ama kanaatimce yetersiz bir cevaptır.
1-Parlamenter rejime geçtiğimizden beri rekabetin iki parti arasında sürüyor olmasının adeta ülke siyasetinin kaderine dönüşmesi ve dolayısıyla kararsız kitlenin yeni bir alternatif aramayıp iki parti arasında kalmış olması bu kitlenin varlığında önemli bir sebeptir. Büyük ihtimalle ilk yapılacak seçimde yine gidip bu iki partiden birini tercih edeceklerdir.
2-Türkiye siyaseti polarize olmuş durumdadır. Bugün milliyetçi, muhafazakar cenahta dünkü AP, MSP, MHP yerine neredeyse ellinin üzerinde parti var. Parlamenter rejimden bu tarafa siyaset kurumu bu derece bölünmemişti. Dolayısıyla seçmenin kafası çok karışık.
3- Halkın siyasete olan güveni irtifa kaybetmiştir. İnsanlar “Kim gelirse gelsin değişen bir şey olmaz” anlayışına teslim olmuşlardır.
4-İktidarın medya destekli yoğun propaganda bombardımanı yapması akı kara, karayı ak göstermede uzmanlaşmış medya maymuncukları ile halkın zihnini her gün bombardımana tabi tutması önemli bir sebeptir. İktidar bu yolla “Ekonomi kötü ama savunma sanayimiz güçleniyor, bölgenin güçlü ülkesi haline geliyoruz, elbette bunun sıkıntıları yaşanacak ama bunlar da geçecek, şimdilik halimize şükredip, sabredelim” gibi savunma refleksleriyle halkın aklını çelmeyi ustalıkla başarabilmektedir.
5- Mevcut siyaset kültürünün, geleneğinin ve ahlakının hasıl ettiği sosyal iklimin halkın zihinsel ölçülerini tahrip etmiş olması bana göre en önemli sebeptir. Bu kitle istikametini / yönünü şaşırmıştır. Bugüne kadar onlara kurtuluşu, baharı vaad edenler tarafından aldatılmışlar, karakışı, tipiyi ve tufanı yaşamışlardır. Dolayısıyla geniş halk yığınları politikacılara karşı güvenlerini kaybedip kararsız kalmışlardır. Bu itimatsızlık öyle bir seviyeye ulaşmıştır ki, hâşâ Allah’a bile itimat edemeyecek duruma gelinmiştir. Halk bu yüzden vurgun yemiş gibi bir taraftan diğerine savrulup gitmektedir. Bu toplumsal travma kolay tedavi edilecek gibi görünmüyor.
Toplumu yönetmenin en zor ve en çok fedakarlık gerektirir bir uğraş olduğu bilincinde olanlar siyasete daima mesafeli olmuşlardır, halkı kurtarayım derken halk dalkavukluğu yapıp, ayaklarının kaymasından ve gayya çukuruna düşmekten korkmuşlar, çekinmişlerdir. Onlar siyasete mesafeli olunca siyaset kurumu ikbal ve servet peşinde koşan kifayetsiz muhterislere kalmıştır. Siyaset, ilim, hikmet, yetenek, tecrübe ve yönetim kabiliyeti gerektirir. Bu yüzden arzu eden herkes siyaset adamı olamayacağı gibi, toplumda bir yönüyle popülaritesi olan bir kişiyi getirip siyaset yapmaya icbar etmek de siyaset kurumunun kalitesini önemli derecede aşağılara çekmektedir.
Kısa bir gözlem ve müşahede ile kozmik âlemin dengesinin ne kadar ince ayarlar üzerine tesis edildiğini görebiliyoruz. Yaratılan varlık âleminin neresini temaşa edersek edelim, hepsinde Yaratanın ölçüsünü, dengesini, nizamını ve adaletini görebiliriz.
Yeryüzünün emanetini, bu çetin görevi kabullenen cahil ve zalim insanoğlu için bu zor bir yüklenme olsa da tevdi edilen vazife üstlenilmişti. İnsan ya adaletle muamele edip her iki dünyasını da rahmete çevirecek, ya da haktan, adaletten uzaklaşarak her ikisini de berbat edecekti. İnsanoğlu yaşamı boyunca bu yol ayrımında tercih yapma durumuyla karşılaşmıştır.
Yıllardır ısrarla toplumun kanaat önderlerine, aydınlarına, münevverlerine, “ölçüsü, mizanı, dengesi kaybolan dünya nizamını kozmik alem düzeninden ilhamla, yeniden olması gereken ayarlarına çevirmek için neler yapabiliriz” konusunu tartışmaya açmak için çağrılar yapmaya gayret ediyoruz.
Türkiye’de siyaset yapmanın, hele hele toplumun yaşamakta olduğu bu alt-üst olma zemininde, konjonktüründe ne kadar zor olabileceğinin farkında fakat imkânsız olmadığının da şuurundayız. Olup biteni idrak eden bir insan olarak bu emaneti ayağa kaldırmanın farz üstü farz olduğu inancındayım. İnsani iki büklüm eden bu sorumluluğu, mükellefiyeti omuzlarımızda hissediyoruz…
Sıradan bir siyasi çalışma ve düzenden bahsetmiyoruz. Dünyayı rahmete gark edecek bir değişim zor ama asla imkânsız değildir. Belki de bir neslin büyük özverisi, feragati, fedakârlığı ve adanmışlığı ile ulaşılabilecek bu hedef kaf dağının arkasında da değildir.
21. Yüzyılın atmosferinin zulümden rahmete dönmesini istiyorsak buna mecburuz.
Yeryüzünde yaşamayı anlamlı kılmak istiyorsak buna mecburuz.
Yeryüzünde haktan ve adaletten uzak, zillet içerisinde yaşamamak için bir çare arıyorsak buna mecburuz.
Dünyamızı ve ahiretimizi mamur etmek için buna mecburuz.
Düşünebiliyorsak, tefekkür edebiliyorsak ve hakikatin bilgisine muttali isek buna mecburuz.
Yeryüzünde, Müslümanların iktidarının rahmete vesile olacağı iddiasını boşa çıkartmamak için buna mecburuz.
Mevzuyla ilgili yazmaya devam edeceğim inşallah.

