Modern hukuk sistemlerinde, yasaların uygulanması çoğunlukla pozitif hukuk çerçevesinde gerçekleşir. Pozitif hukuk, yazılı kuralların ve yasaların uygulanmasını esas alır; ancak bu yaklaşım, insanın karmaşıklığını ve yaşamın çeşitli boyutlarını tam olarak yansıtamayabilir. İşte bu noktada, “değer koruyan hukuk” anlayışı devreye girer. Bu anlayış, yasaların ötesine geçerek, adaletin daha geniş bir perspektiften değerlendirilmesini sağlar.
Frank Caprio’nun Adalet Anlayışı
Frank Caprio, ABD’de şehir mahkemesi hakimi olarak duruşmalarda, pozitif hukukun sınırlarını aşan bir yargı anlayışıyla dikkat çekiyor. Yasalara sadık kalırken, aynı zamanda insanın özündeki değerleri koruyan bir yaklaşım sergiliyor. Caprio’nun duruşmaları, empati, anlayış ve evrensel değerlere dayalı bir adalet anlayışını temsil eder. Örneğin, yaşlı bir adamın hasta oğlunu hastaneye götürürken aldığı park cezasını iptal etmesi, Caprio’nun yasaların ötesine geçerek insani durumu dikkate aldığını gösterir.
Caprio’nun bu yaklaşımı, pozitif hukukun ötesine geçip, doğru değerlendirme yapma çabasının bir yansımasıdır. Bu çaba, her ne kadar ideal bir hedef gibi görünse de, Caprio’nun duruşmaları, bu hedefin uygulanabilir olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Yargı Sistemindeki Sorunlar
Türkiye’de ise yargı sisteminde büyük sorunlar mevcut. Yolsuzluk, adam kayırmacılık ve liyakatsizlik, yargı sisteminin temel problemleri olarak öne çıkıyor. Bu sorunların başında, hakim ve savcıların görevleri sırasında işledikleri hatalı veya yanlış kararlar nedeniyle hesap vermemesi, dokunulmazlık zırhı altında korunmaları geliyor. Bu bağlamda, yargı mensuplarının sorumluluklarının artırılması, yanlış kararların bedelinin ödenmesi gerektiği bir sistemin oluşturulması önem arz ediyor.
İlk iki sorunun ana sebebi dokunulmazlık zırhı. Hakim ve savcıların etik kuralları da yok disiplin kurulları da yok. Ayrıca görev sırasındaki işledikleri suçlar nedeniyle savcılıklar soruşturma yapamıyor, hatalı ve yanlış kararlar nedeniyle zarara uğrayan vatandaş ise tazminat davası açamıyor. Yanlış yapan bedel ödemiyor, yanlış yapacak olan da bedel ödemeyeceğini biliyor. Bu sorumsuzluk zırhının normalde yanlış iş yapmayacak kişileri bile yanlış iş yapmaya teşvik ettiğini düşünüyorum. Bir de Frank Caprio gibi yüksek değerlerden yoksun olmayı eklemek mümkün. Hakim olacak kişinin, öncelikle dürüst, adil, gerçeğe saygılı, adalet ve hakkaniyeti önceleyen, merhametli, sevgi dolu, insan onuruna ve emeğine saygı duyan, eşitliği ve özgürlüğü benimseyen yapıda olması ve hassaten bu noktadan sınavı geçmesi zorunludur. Japon bir mühendisin teknik bir hatası nedeniyle harakiri yapması gibi, adil olmadığı bir vakıada hakimin de harakiri yapacak duygusal ve manevi yapıda olması da şarttır.
Üçüncü sorunun kaynağı yargının yürütmeye bağlı olması ve hakim savcı alımlarının tam olarak liyakate dayalı olmaması ve referansa (torpile) dayalı mülakat sistemidir. Bu yüzden zekası ve hukuk bilgisi hakim veya savcı olmaya yetmeyen ama referansı sağlam olan kişiler bile hakim-savcı olabiliyor.
Ayrıca kamuoyunda okur yazar hakim bulunmadığı da ifade ediliyor. Hakimlerin çok şeyi bilmesi gerekmez. Ama, problem çözmek için, meraklı, heyecanlı, araştırmacı olması şarttır, empati ve sorumluluk sahibi olması da şarttır. Ancak, gerekli ciddiyetle çalışmayıp, duruşmalar ertelenince ve dosya kalınlaşınca beş yıl on yıl, yirmi yılda bitmeyen davalar görülebiliyor. Örneğin tam karar aşamasındaki bir dosya hakimi değişince yeni hakim geldiğinde süreç bir anda iki veya üç yıl uzayabilmekte, taşrada duruşmaları tayin oluncaya kadar erteleyen hakim nesli oluşmaktadır. Yargı yolu ile problemi, çekişmeyi çözmek ve adaleti tesis etmek şöyle dursun, ilave külfetlerle olağanüstü zararlar doğabilmektedir.
Etik Kuralların Eksikliği
Türkiye’de hakim ve savcılar için bağlayıcı etik kuralların olmaması, yargının en büyük zaaflarından biri. Etik kurallar, adaletin sağlanmasında kritik bir rol oynar. Bağlayıcı olmayan “yargı etiği ilkeleri,” idealist metinler olarak kalmaktan öteye geçemez. Bu nedenle, etik kuralların ihlali durumunda disiplin soruşturması başlatılacak bir mekanizmanın kurulması gereklidir.
Hakimlerin etik kurallarının olmayışı, aynı zamanda avukatlarla olan ilişkilerde de bir düzensizlik yaratır. Avukatlar, dilekçelerinin okunmaması korkusuyla hakimlerle birebir görüşme ihtiyacı duyarken, bu tür görüşmelerin standartlarının belirlenmemiş olması, yargıda kaos yaratır. ABD’deki gibi, bu görüşmelerin belirli kurallara bağlanması, hukuk sisteminin daha şeffaf ve adil işlemesine katkı sağlayacaktır.
Yargı Reform Paketleri: Amaca Ulaşamayan Çabalar
Yargı reform paketleri, mevcut sorunlara çözüm sunmak amacıyla hazırlanır; ancak Türkiye’de bu paketler, sorunları çözmekten ziyade hukuku daha da karmaşık hale getiriyor. Torba kanun anlayışı, hukuk güvenliğini zedelerken, yasal belirsizlik yaratıyor.
Yöntem, esası belirler. Eğer yargı reformları, kapsayıcı ve şeffaf bir süreçle gerçekleştirilmezse, sonuçları da beklenenin aksine olacaktır. Bu reformlar, anayasa ve hukuk sınırlarını zorlayarak hukuki öngörülebilirliği zayıflatıyor. “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun” gibi belirsiz ifadelerle hazırlanan yasalar, hukuk devleti anlayışına ters düşüyor.
Daha da önemlisi; hukukun üstünlüğü sağlanmaz ise ne yapılsa boştur. Kuvvetler ayrılığı, anayasal demokrasi, tabi hakim ilkesi, yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma sağlanmaz ise kanaatime göre bir yere varmak mümkün de olamaz. Torba kanun anlayışı, hukukî belirlilik ve güvenlik ilkesine aykırı, şeklî kanunlaştırma anlayışı dışında, maddî kanunlaştırma anlayışının da sınırlarını zorlayan bir durumdur. Bu durum avukatları ve tüm yasa uygulayıcıları açısından da bir handikap olmaktadır. Paket paket, torba torba hazırlanan, yenilik diye sunulan, belirgin bir ismi dahi olmayan kanunlar hukuku dejenere etmekte, hukukî öngörülebilirlik ve güvenliği zedelemektedir
Sonuç
Adaletin sağlanması, sadece yasaların uygulanmasıyla sınırlı kalmamalı; aynı zamanda evrensel değerler, insan onuru ve hakkaniyet de göz önünde bulundurulmalıdır. Pozitif hukukun sınırlarını aşan, değer koruyan bir hukuk anlayışı, toplumsal güvenin inşasında kritik bir rol oynar. Yargı sisteminde reform yapılırken, temel sorunlara odaklanılmalı, etik kuralların bağlayıcı hale getirilmesi ve yargı bağımsızlığının sağlanması gibi adımlar atılmalıdır. Aksi takdirde, yargıya duyulan güven azalacak ve adaletin tesis edilmesi zorlaşacaktır.