Bu yazımızda, KHK ile kamudan uzaklaştırılanlarla ile ilgili bu toplumun kaybının neler olduğunu izah etmeye gayret edeceğim. Gerçi bu ortamda karşılıklı fikri alışverişte bulunduğumuz arkadaşların önemli bir kesiminin bu yazdıklarımı zaten bildikleri kanaatindeyim. Benim sözüm, büyük kaybın farkında olmayan bir azınlığadır. Veya toplumun kaybettiği bu büyük değerin önemsizliğine inanan bir kesime… Onlara da bir faydasının olabileceğine fazla ihtimal vermiyorum ama inşaallah yanılıyorumdur.
KHK zulmü konusunda toplum o kadar sığ bir bilgiye sahip ki, kahreden bir psikoloji. Edindiğim intiba o ki, sağ veya sol fark etmiyor; toplumun büyük bir kesimi adeta bu insanları birer terörist olarak görüyor ve “haliyle devlet refleksi, bunlara karşı kendini koruma” modundalar…Bu yaklaşımın insani, ahlaki, vicdanı, adil olmadığı uzun uzun izah gerektiriyor. Dolayısıyla ayrı bir yazının konusu olabilir. Veya Türkiye’nin normalleşmesini bekleyeceğiz.
Aslında insanların büyük çoğunluğu, KHK’ların eline mantar tabancası bile almadıklarını biliyorlar. Çünkü bunlar, çoğumuzun yakınları, akrabaları, arkadaşları, dostları… Onun için ne kadar izah ederseniz edin; Ne kadar “Efradına cami, ağyarına mani” izahlar da getirseniz bir kesimin ezberlerini kolay kolay bozamazsınız. Acizane ben de polemiğe vesile olmamak adına bu hususun izahını normalleşecek Türkiye’ye bırakıyorum.
Ve ayrıca bu yazacaklarım konusunda kendilerine ezberletilen sloganlar üzerinden ileri, geri konuşacakların da olabileceğini düşünerek, peşinen şu hususun altını çizmiş olayım; bu ifade edeceğim tespit ve düşüncelerimden dolayı yapılacak düzeyli eleştirilerin başım gözüm üzerinde yeri var. Varsa bir cevabım veririm; yoksa da hak verir, kanaatimi tashih ederim. Ama sırf birilerine karşı duyulan kin ve nefret diliyle siyasal iktidarın söylemleri üzerinden yakıştırmalarda bulunacak olanlara da tahammül gösteremeyeceğimi peşinen ifade edeyim. Düzeyli eleştiriye evet, karalama, hakaret, iftira ve ötekileştirme diline hayır!
KHK’larla ilgili ne zaman bir mevzu açılsa sanki bu insanlar başka bir diyardan gelip ülkemize, toplumumuza kastetmişler gibi bir intiba sözkonusu. Halbuki muhtemelen bu sosyal medya ortamında bulanan arkadaşlarımızın çoğunun yakınları, komşuları, meslektaşları, iş arkadaşları idi bunlar. Bir sabah uyandıklarında alınlarına ‘terörist’ damgası vurulup, işinden, aşından edildiklerini öğrendiler/öğrendik. Ve haliyle o yakıştırmanın gereği neyse onun yapılmasının gerektiği toplumun aklına zerk edildi. “Acırsanız, acınacak hale düşersiniz” diyerek toplumun ma’şeri vicdanı da katledildi. Ve böylece binlerce yetişmiş insan gücü bir çırpıda harcandı. Ekmekleri, aşları ellerinden alınarak bir zulme maruz bırakıldılar. Ve yine medya destekli propaganda yöntemleriyle topluma “bunların terörist olduğu ve dolayısıyla kendilerine acınmaması ve merhamet edilmemesi” tembih edildi. Daha ilerisi de var ama ortamın nezahetini daha fazla kaçırmamak için bu kadarıyla iktifa edeyim.
Evet, şimdi gelelim bu KHK’lılarla nasıl bir toplumsal kayba maruz kaldığımızı -malumu ilam cinsinden- sıralayalım.
Birincisi, bu toplumun en büyük sermayesi yetişmiş genç, dinamik insan gücüne sahip olmasaydı. Ve bununla da övünülüyordu. Diğer ülkelerle kıyas edildiğinde Türkiye’nin sahip olduğu bu dinamik ve yetişmiş genç insan gücü imrenilecek boyuttaydı. Eğer diğer ecnebi ülkeler bizi kıskanacaklarsa herhalde kıskanacakları yegâne mevzuun bu olması beklenirdi. Ülkeyi 22. Yüzyıla hazırlayacak önemli bir potansiyeli:1. Ya görevlerinden uzaklaştırarak pasifize ettik veya yurt dışına kaçmalarına zemin hazırladık. Bu toplumun bütçesiyle yetişen bu gençler hazır yetişmiş birer elaman olarak diğer ülkelere hizmet veriyor; katma değer sağlıyorlar.2. Yine bu insanlar ve onların eşleri, çocukları, yakınları bu haksızlık karşısında belki de bu devlete düşman kılındılar. Kendi hukuklarını açıkça çiğneyen devlete küstüler.3. Hadi diyelim kurunun yanında yaşı da yaktınız. Bu insanlar bir hukuki süreç yaşadılar. Yaptığınız yargılama sonucunda suçlu olmadığını tespit ettiniz; o zaman yapılacak hukuki muamele nedir? Haklarını iade etmektir. Bunu bile yapmıyorsunuz. Hukuki karara rağmen büyük çoğunluğu görevlerine iade etmiyorsunuz. İade ettiklerinizin de mali haklarını tam olarak vermiyorsunuz.
KHK mağdurlarının büyük çoğunluğunun meri yasalara uyulmayarak görevlerinden alındıkları su götürmez bir gerçek.Dün iade edilen birisine sordum; sadece ödenmeyen aylıkları kendilerine veriliyor. Ancak diyelim ki, 2016 Ocak ayında aldığı ücret 2000 TL ise bugün de 2000 TL üzerinden hesaplanıp veriliyor. Yani bugün aynı konumdaki bir kamu görevlisinin aldığı maaş baz alınmıyor. Nitekim aradaki fark için dava açıp kazananlara zamanında ödenmeyen ücretler için faiz tahakkuk ettirilip veriliyor. İade edilmeyenlere ise hiçbir mali hak tanınmıyor. Bunlar da haklı olarak iç hukuk yollarını tükettikten sonra AİHM’e gidiyorlar/gidecekler. Türkiye’nin burada çok yüklü tazminat davalarına mahkûm olacağı muhakkak. Peki, bunlar kimin kesesinden ödenecek? Tabi ki bu haksızlıkları alkışlayanlar da dahil olmak üzere hepimizin cebinden çıkacak. Daha açıkçası, birileri -aff buyurun- “kenef çukuruna yapacağını meydana yapıyor ve topluma da gelin temizleyin” diyor. Böyle bir şey…Bunun gelecekte zaten çökmüş olan ülke ekonomisini, itibarını ne hale getireceğini düşünün. Torunlarımız bile doğarken borçlu olarak doğacaklar.
Diğer taraftan, bu insanlar tasfiye edilmemiş olsaydı ülke ekonomisine kazandıracakları katma değerin ne olacağını varın hesaplayın.
Bu mevzuda çok daha büyük kayıplarımız var ama bugünkü siyasi anlayış bu mevzuları rahat bir şekilde konuşma fırsatı ve iklimi tanımadığı için herhalde iklimin normalleşmesini bekleyeceğiz.
Mesela, adaletin rafa kaldırılmasının; hukuk devleti anlayışından uzaklaşılmasının; insanların adalet kurumuna duydukları güvenin diplerde seyretmesinin ne kadar büyük bir kayıp olduğunu detaylandırma güçlüğümüz var. Ancak kıyısından, sağından, solundan dolanarak ifade ediyoruz. Bu da haliyle meramımızı tam olarak yansıtmıyor. İnşaallah o günlere de kavuşacağız.
Ne diyelim, Akıllarını kullanmayan toplumların başına ne yağmışsa bizim de başımıza o yağacak; kaçınılmaz bir sonuç!..Bu ülkenin bütün hasımları bir araya gelmiş olsaydı ve topyekun bir imhaya niyetlenmiş olsalardı, bu kadar zarar veremezlerdi…