Ak Parti sürecini anlatmaya devam ediyoruz.
Bugünlerde Ak Parti için sık sık yapılan ‘Siyasal İslamcı’ nitelemesini son derece yakışıksız bir yakıştırma olduğu kanaatim ile başlayayım. Zaten bu ‘Siyasal İslamcı’ tanımlaması hiçbir zaman aklımın bir köşesine tam olarak oturamadı; eğrelti kaldı. Bu siyasi kültürü, ahlakı ve uygulamayı ‘İslam’ ile yan yana kullanmak Allah’ın dinine haksızlıktır.
İstanbul Büyük Şehir Belediye (İBB) Yönetimi ile ilgili anlatılan, iddia edilen yolsuzluk iddialarını müşahedem / gözlemim olmadığı için onları geçiyorum. Ancak iktidarlarının ilk yılından itibaren bürokrat olarak bir köşesinde bulunduğum Ak Parti kadrolarının karar alıcılarının ‘yönetim işlevi, kültürü ve ahlakı’ ile ilgili hususlarda ciddi ve vakur bir duruşla İslami bir endişe / hassasiyet taşıdıklarına hiçbir zaman tanıklık etmedim.
Çok defa ifade ettim; bu vesileyle burada bir daha tekrar ediyorum. İslamcı idareci olmaz. Veya başka bir ifadeyle ‘İslamcı İdare’ diye bir vasıflandırma da olamaz. Ancak “Müslüman idareci” olur. Müslüman idarecinin idaresinde elbette Allah’ın hak ve hukukları yanında varlık âlemini ilgilendiren hak ve hukuklar konusunda da daha dikkatli ve özenle çalışması ve eylemde bulunması beklenir.
Mesela neler?
Genel başlıkları itibariyle…
• Bir defa yüksek bir ahlak ve seciye sahibi olacak…
• Toplumun tüm kesimlerine adil ve dürüst olacak. İdaresi şeffaf olacak. Yönettiği toplumun her bir bireyi yönetimde ne oluyor, ne bitiyor bilme imkanına sahip olacak. İnsanlar, hiçbir kınamaya maruz kalma endişesi taşımadan yönetimi tenkit etme ve doğruyu önerme hakkına sahip olacaklar.
• Adil ve dürüst olacak. Halk ona tam bir itimat ile güven duyacak.
• Devletin mumu ile yöneticinin mumu ayırımı yapılacak; yani, helal ve harama riayet edecek; kamu imkanlarından kendisine tanınan tahsisatın ötesinde bir hak iddia etmeyecek ve yararlanmaya kalkışmayacak.
• Beraber çalışacağı insanlarda ehliyet, liyakat arayacak. Niyet ve eylem bazında en azami dikkati gösterecek.
• İlim ve ahlakı, iktidar gücünü kullanma kılavuzu/rehberi kılacak. Onun için de yönetimi ilgilendiren tüm hususlarda ilim ve ahlak sahiplerinden oluşacak ilmî kurulları/heyetleri olacak.
• Yapmaya niyetlendiği, düşündüğü tüm icraatlarını, toplumsal kesimlerin temsiliyetiyle kurulmuş olan istişare meclislerine götürecek ve çoğunluğun reyi ile kararlar alınacak; keyfi tutum ve davranış içerisine girmeyecek.
• Yasama, yürütme ve yargı, bugünkü modern dünyanın eriştiği “kuvvetler ayrılığı” prensibine uygun olarak işletilecek. Yargının bağımsızlığı tam bir teminat altına alınacak. Yasalar, başta yönetim erki olmak üzere herkesi bağlayacak.
• Ekonomiyi faiz belasından kurtarıp, üretim ekonomisine dönüştürüp adil bir gelir dağılımı sistemi kuracak. Haksız kazançların/edinimlerin önüne geçecek.
• Denge ve denetim mekanizmalarını en üst seviyede kurgulayacak ve işletecek. Öyle ki, tüyü bitmemiş yetimin hakkını ve hukukunu korumak için modern dünyanın da benimsediği ve uyguladığı denetim mekanizmalarını en güçlü bir şekilde ve eminlikte inşa edecek ve işletecek.
• Doğal/ekolojik dengeyi korumaya yönelik tüm tedbirleri alacak. Çünkü idareci sadece insanlardan sorumlu olmayacak; hükmettiği coğrafyadaki canlı ve cansız tüm varlıkların hukuklarını koruyacak; emniyet altına alacak. Fırat’ın kenarındaki koyunun hesabının da sorulacağı bir sorumluluğu taşıyacak.
• Şehir planlarını, kul haklarını gözeterek ve de halkın taleplerini dikkate alarak planlayacak, inşa edecek. Buna munzam olarak başta insan olmak üzere bütün canlı varlığın nefes alabileceği, ruhu sekineti sağlayabileceği bir şehir eko, sistemi planlayacak.
• Halkın can ve mal emniyetini güvence altına alacak; yani, insanlar hanelerinin ve iş yerlerinin kapılarını açık bırakacak kadar bir güven ve itimada sahip olacaklar.
• Dışarıdan gelecek saldırılara karşı yönettiği halkın emniyet ve güvenliğini sağlamaya yönelik tüm tedbirleri alacak.
• Yönettiği toplumu oluşturan sosyal ünitelerin din ve vicdan özgürlüğünü teminat ve koruma altına alacak. İnsanlar inandıkları/iman ettikleri inançlarını yaşamak ve yayma hürriyetine sahip olacak; onun gerekliklerini rahatlıkla yerine getirebilecek ve o hürriyete sahip olabilecek.
Belki bunlara ilave edilecek daha başka hususlar…
Evet, şimdi getirin bu şablonu Ak Parti hükümetlerinin icraatlarının üstüne koyun; bakalım karne notu ne olacak?
Fakat onlar işin ‘seçmene selam’ olan cihetini tercih ettiler. Yöneticiler olarak uhdelerine düşen sorumlulukları yerine getirmek yerine popülist yaklaşımı tercih ettiler. Yalanlarını, yanlışlarını, haram fiillerini yaptırdıkları devasa camiiler, imam hatip okulları ve benzerleriyle örtmeye çalıştılar. Çünkü halk uzun ölçekli bir sürece odaklanmayabilir. Siyasi olarak getirisi olmayabilir. Çünkü halk kısa zamanda getirisi olabilecek olana bakar. Ne yazık ki, halk da kumara meyyaldir; Bir özveride / fedakarlıkta bulunmadan kısa zamanda emellerine ulaşmayı hedefler. İşin fıtratı gereği bu kumarda da hep kaybeden olur.
İktidarı kim denetler? Ya doğrudan veya temsilcileri eliyle halk denetler. O zaman işte şu yaman soru gelip gündemimize oturuyor. Halk neye göre denetleyecek? Hangi ölçekleri esas alarak denetleyecek? Hangi terazilere vuracak?
Bu soruların cevabı, aslında yazı serimizin en önemli karşılığı olacak.
İnşallah yazımızın VI. Bölümünde iktidarın muhatabı olan İslami endişelere sahip halkın halini, beklentilerini ve sonuçta nelerle karşılaştığını yazmaya devem edeceğiz.
Yazı serimiz devam edecek…