Bu yazacaklarımın siyasette bir gelecek ve ikbal beklentisine sahip olanlara vereceği bir şey yok. Bunun gibi basit iktidar eleştirisi, siyasi taraftarlık, karşıtlık ve polemik umanlar da umduklarını bulamayacaklar. Uzun zamandır, bu yolun, yöntemin ahlaki olmadığını söyleyip duruyorum. Geçmişten tevarüs edilen bu siyaset ahlakı ve geleneği sürdürülür değildir. Artık yolun sonu gözüktü. Yetmiş yıllık bir pratiğin yaramıza derman olmadığını acı bir şekilde öğrendik ama sahadaki siyasetçilerin halen bu köhnemiş, kokuşmuş siyaset kültürünü, ahlakını sürdürme niyet ve çabasını anlamamız mümkün değil.
Bu yazı, Türkiye siyaseti adına erdemli bir temsilde bulunmayı, toplumları adına bir şeyler yapmayı arzu edenlere bir sesleniştir. Halen bu toplumda erdemli bir siyaseti inşa ameliyesini ifa edecek niteliklere, ideallere, heyecana sahip erdemli insanların var olduğu kanaatindeyim. Bugün öne çıkmamaları, isimlerinin duyulmaması, ülkedeki siyasi çarkın çirkinliğinden ve ahlaki içerikten yoksunluğundandır. Bu yetkin insanlar da elbette siyasetin acımasız çarkları arasında kimliklerini, ahlaklarını, erdemlerini kaybedeceklerinden endişe etmektedirler.
Hele o çoban ateşi bir yansın, kıvılcımları göğe yükselsin, çok uzaktakilere bile bir umut ışığı olsun, insanlar hayatta kalmak umuduyla o ateşe doğru hızla koşacaklardır. Oraya vasıl olup büyük bir inkılabın ateşleme fişeğini gördüklerinde ise büyük bir nimetin müjdesi olduğunu anlayarak aşkla ve heyecanla bu ateşin etrafında raks ederek dönen pervaneler gibi göğe yükselmeyi arzu edeceklerdir. Burada umut tacirliği yapıyor değilim, toplumsal yasaların nasıl işlediğini az çok bilen biri olarak Allah’ın imkanları ve emaneti insanlar arasında dolaştırdığına dair imanım ve umudumla bunları yazıyorum. Amacım, bugüne kadar yanıltılmış, aldatılmış, hayal kırıklıkları yaşatılmış bir halkın umutlarıyla tekrar oynamak olamaz. Böyle bir niyetten Allah’a sığınırım.
Bana “hayrola yeni bir siyasi organizasyon mu? diye soracaklardır. Kendimi bildim bileli hep o ideal / erdemli devleti aradım, durdum. İnsan her neyi arıyorsa, nerede fani oluyorsa Allah onu nasip eder umudu ve hayaliyle bıkmadan, yorulmadan arama mücadelesine devam ediyorum.
“Anadolu Hak ve Adalet Hareketi (AHAD)”, kadim medeniyetlerin yaşandığı bu Anadolu coğrafyasında yeni bir inkılabın vücut bulabileceği umudu ve hayaliyle doğdu. Bir avuç fedakar insanın gayretiyle çoban ateşini yakan bu hareket arkasına bakmadan, dönmeden aydınlık bir geleceğe yönelerek bugüne kadar bu topraklarda örneğine tanıklık edilmemiş bir siyasal hareketin doğuşuna hazırlık yapmaktadır.
Siyaset yaparken geçmişin ve bugünün pratiklerine takılmadan, onlarla benzeşmeye asla meyletmeden, geçmişin geleneğini tekrarlamadan ahlak ve ilim üzerine inşa edilecek bir yapıdan bahsediyoruz. Bunu yaparken de sözlerimizle, kalemlerimizle şahsiyet kırıcı, rencide edici, sevmediklerimizi karalayıcı bir siyaset ahlakına, tarzına sahip olmayacağız.
Siyaseti bir amaç değil, araç olarak gören bizler bundan başka bir yol, yöntem de bilmeyiz. Ulaşmayı hedeflediğimiz menzile yürürken ahlaki ilkelerimizden taviz vermeden ve mutlak başarıya ulaşmayı değil, süreçlerin ahlaki ilkelere uygunluğunu muhasebe ederek yol almayı planlıyoruz. Buradaki tek amacımız, beşerî anlamda gittikçe çölleşen bu medeniyetler yatağı topraklara rahmet bulutlarını davet ederek bir ahlak toplumunun neşvünema bulabileceği vasatı temin etmek, birbirlerinden ayrışmaya devam eden toplumu bu polarizasyon ikliminden rahmet iklimine taşımak, mutlu, mesut bir hayat sürmenin şartı olan bir adalet ve barış ortamı inşa etmektir. Niyetimiz siyaseti bir ibadet şevkiyle icra etmektir. Bunu yaparken umutsuzluk telkinlerine, çağrılarımızın karartılmasına, anlaşılmaz kılınmasına fırsat vermeyerek maksadımıza sağlam ve sahih bir niyetin ateşlediği yolda emin ve kararlı bir ilerleyişle ulaşmayı hedefliyoruz.
İnsanımızın içinde bulunduğu durumun, sosyal ve ekonomik şartların ağırlığının farkındayız. İnsanlar arası ilişkinin ne kadar basit temeller üzerinde durduğunu ve ne kadar menfaat odaklı olduğunu biliyoruz. Çoğunluğun hiçbir fedakarlığa katlanmadan maliyetsiz, ziyansız, bedelsiz bir kurtuluş beklediğini de biliyoruz. Bu bilgiler gözümüzü korkutmuyor, yıldırmıyor, tersine daha çok motive ediyor. Çünkü kavuşulacak nimet katlandığınız fedakarlıktan büyükse insan seve seve o yükün altına girer. Aksi takdirde bir gün bugünün hesabı sorulduğunda geçerli cevap veremeyiz. Bu gayretimizin en temel karşılığı oraya götüreceğimiz bir mazeretimizin olmasıdır.
Bu zamanlarda adalet davetçilerine sıklıkla yapılan umutsuzluk telkini, “bu toplum adam olmaz, buradan iyi, hayır namına bir şey çıkmaz. Onun için de mücadele etmeye, külfet ve mahrumiyetlere katlanmaya değmez” şeklindedir. Bunu şiddetle reddediyoruz. İçinde bulunduğumuz sosyal ve ekonomik durumun bütün olumsuzluklarına rağmen insanın değişebileceğine iman ediyoruz. Önemli olan o menfi düşüncelerin istinat ettiği dinamikleri değiştirebilecek siyasal, sosyal iklimi oluşturmaktır. Ölümden gayri hiçbir şey çaresiz değildir, sadece kolay veya zordur. Biz zora talibiz. Engeller ne kadar çok olsa da kararlı ve cesur insanların iradelerinin önüne kimse geçemez. Umutsuz vaka olarak görülen kitlelerin nasıl bir değişime uğradıkları da görülecektir. Tarihte buna onlarca misal gösterebiliriz. Halkın düşünce melekesini yüce değerlere yöneltirseniz düşünce dünyaları aydınlanıp bir değişim vetiresine girecektir. İnsanın içinde yaşadığı sosyal atmosferi ne kadar insanileştirirseniz paralel olarak düşünce dünyası da değişecektir. Bir uzman hekim yaklaşımı, ciddiyeti ve hassasiyetiyle insanın akli fonksiyonlarının, düşünce melekelerinin zararlı virüslerle enfekte olanlarını tedavi etmek, bastırılmış, gömülmüş insanlığını ortaya çıkartmak mümkündür. İnsanı bu anomali halinden kurtarıp kendi üzerinde düşünmeye sevk etmek değişim için önemli bir başarıdır. İnsanımızın akıbetinin psikiyatrı kliniklerinde sonlanmaması için ülkenin beyinleri ışık saçan sosyal bilimcilerini harekete geçirmek esas olmalıdır.
Burada önemli bir başka husus da kitlelere kurtuluş mesajları sunanların bu mesajla özdeşleşmeleridir. Halk onları gördükçe motive olup harekete geçebilir. Toplum, önderlerinin, kılavuzlarının, rehberlerinin fedakarlığını, diğergamlığını gördükçe kurtuluş müjdecilerine daha çok sarılacak ve takip edecektir. Bu topraklarda değişimin nasıl birbirini tetiklediğini görmek de müyesser olacaktır inşallah.
Ve Farabi’nin ifadesiyle son şart:
Köklü bir metafizik olmadan siyaset olmaz.
Göktekileri anlamadan yerdekileri yönetemezsiniz.
Semayla bağ kurmadan yerdeki adaleti tesis edemezsiniz.
Başınızı göğe çevirmeden yeryüzüne nizam veremezsiniz.
Allah’ın bizleri bunda muvaffak etmesini dua ve niyaz ediyorum.

