Hukuk Devleti’nde (1) kişiler; bir toplumsal sözleşme ve ona uygun düzenlenmiş normlar hiyerarşisindeki üst ve alt normlarla ilişkilerini belirledikleri, bütünüyle keyfilikten ve subjektiflikten uzak, hukukun üstünlüğü esas alınarak ilişkilerini sürdürürler.
Hukuk devletinde normlar kişiler arasındaki borç (2) kavramını da tanzim etmiştir: Türk Borçlar Hukuku’nda borcun kaynakları (3) üç grup olarak düzenlenmiştir. Bunlar ; Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri (TBK Madde 1-48), Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri (TBK Madde 49-76) ve Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri (TBK Madde 77-82).
Sözleşmeden doğan borçlar en yaygın olanıdır, örneğin bir kira sözleşmesinde kiracının kira borcu gibi, haksız fiilde ise örnek olarak alkollü bir şekilde ağır kusurla bir trafik kazasına neden olarak, başkasının şahsına veya aracına zarar vermek gösterilebilir. Sebepsiz zenginleşme örneği ise, bir taşınmazın adi sözleşme ile satılmasıdır, sözleşme geçersiz olduğundan, taşınmaz için para ödeyen kişi sebepsiz zenginleşme gereği verdiği parayı geri alabilecektir.
Haksız fiil (4) ise çok kısa olarak “hukuk kurallarına aykırı bir şekilde diğer bir kişinin malvarlığı veya şahıs varlığında zarar meydana gelmesine neden olan eylemdir,” denilebilir. Haksız fiil oluşması için maddi veya manevi zarar olmalı ve zarara sebep olan fiil hukuka aykırı olmalıdır. Yine kişi kusurlu olmalı ve zararla fiilin bir illiyet bağı bulunmalıdır.
Bazı haksız fiil biçimlerinde hukuka uygunluk bulunabilir. Bu durumda, haksız fiilden söz edilemez. Kamu gücünün kullanılmasından zarar doğmuşsa, bir hakkın kullanımı söz konusuysa, zarar görenin rızası varsa, bilimsel bir çalışma yapılıyorsa, meşru müdafaa hakkı (5) kullanılıyorsa, zaruret hali (6)varsa haksız fiilin varlığından da söz edilemez.
Eğer haksız fiilin konusu suç teşkil ediyorsa, özel hukuktaki tazminat yükümü yanında cezai yaptırım da söz konusu olur. Örneğin alkollü olarak, ehliyetsiz olarak kırmızı ışıkta geçerek bir araca çarpma durumunda hem tazminat yükümü, hem de eylemin konusunun suç teşkil etmesiyle cezai yaptırım uygulanacağı, eylemin niteliğine göre bilinçli taksir veya olası kasttan ceza tayin edilmesi değerlendirilebilecektir. Fakat kişinin bir tehdit altında, örneğin yırtıcı bir hayvanın saldırısı karşısında, başkasının konutunun kapısını kırarak içeri girmesi halinde bir haksız fiil vardır. Ancak burada zaruret hali (6) olduğundan “konut dokunulmazlığını ihlal” ve “mala zarar verme” suçları söz konusu olmayacaktır.
Haksız fiil sadece maddi zarar sonucu doğurmaz, manevi zararlar da olabilir. Kişinin içine düştüğü elem ve keder manevi zarardır. Hakaret ve küfür suçlarına konu haksız fiilde ise maddi zarar değil, manevi zarar söz konusudur.
TMK 24. Maddesi: “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” şeklindedir.
TMK 25. Maddesinin 1. Fıkrası: “Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.” Şeklindedir. Devamındaki fıkralarda da manevi tazminata değinilmiştir.
T.B.K. MADDE 58- “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” Şeklindedir.
Türk Ceza Kanunu’nda ise; Şerefe karşı suçlar, 5237 sayılı TCK m. 125-131 arasında düzenlenmiştir. Şeref, bireyin toplum içinde diğer kişiler nezdindeki saygınlığını ifade eder. Hakaret etmek; kişilerin birey olmaktan kaynaklanan ve diğer kişiler nezdinde sahip oldukları sosyal değerin yok sayılması ve kişiliklerinin değersizleştirilmesidir.
Mülga ceza kanununda hakaret ve sövme suçları ayrı ayrı tanımlanmış iken; 5237 sayılı TCK’da “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi… cezalandırılır.” denilmek suretiyle sövme ve hakaret ayrımına son verilmiştir (7).
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi her insanın onur sahibi olarak doğduğundan bahseder ve 5. maddesi ile hiç kimseye onur kırıcı davranışlarda bulunulamayacağını, 12. maddesi ile de “hiç kimsenin şeref ve adına saldırılamaz” demekle manevi varlığı, koruma altına alınmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Hürriyetlerin Korunmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. maddesinde ise İşkence Yasağı başlığı ile “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz” denilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ile kişisel onurun korunacağı teyit edilmiştir. Uluslararası hukuk manevi değerleri sadece bireye karşı değil, devlete karşı da korumakla sorumlu hissettiğini ortaya koymaktadır
Hakaret fiili hem tazminat, hem de ceza sorumluluğunu gerektirmektedir. Bunun kısmen istisnası ise, Düşünceyi açıklama ve eleştiri, basının haber verme hakkı, dilekçe ihbar ve şikayet hakkının kullanılması, yasama dokunulmazlığı, idari ve adli merciler önündeki iddia ve savunmalar bu suç açısından başlıca hukuka uygunluk nedenleridir. Suçun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi; kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi; karşılıklı olarak işlenmesi halleri cezayı azaltan veya kaldıran şahsi nedenler olarak düzenlenmiştir (7).
Nezaketsiz ve kaba davranışlar hakaret suçunun manevi unsurunu oluşturmaz, bu nedenle her nezaketsiz davranış değil, sadece aşağılamak amacı taşıyan ve nedensellik bağı kurulabilen davranışlar hakarettir
Hakaret eylemi bir haksız fiil olmakla T.B.K. uyarınca tazminat sorumluluğunu doğurur. Aynı zamanda da T.C.K uyarınca da ceza yaptırımını gerektirir. Ancak kimi ceza davalarındaki beraat kararları hukuk hakimini bağlamadığından, beraat kararı veya farklı kararlar da verilse, hakaret fiiline tazminat kararı da verilebilir (8).
Hakaret suçu aynı kişiye karşı değişik zamanlarda işlenebileceği gibi, birden fazla kişiye ya da bir topluluğa yönelik hakaretlerde de zincirleme suç hükümleri uygulanabilir. Bu durumlarda faile hakaret suçundan dolayı bir kez ceza verilecek ancak bu ceza artırılacaktır. Diğer taraftan, tazminat hukuku açısından durum farklı olup, mağdurlardan her biri tazminat talebinde bulunabilir.
Bu durum karşısında, “zillet, illet, hain, terörist” gibi söylemler, pozitif hukuk bakımından nasıl değerlendirilmelidir? Bu kelimelerden zillet kelimesi ne anlama gelmektedir: “Zillete Düşmek ” T.D.K.’ya göre aşağılanmak anlamına gelmektedir (9). Zillet kelimesi de kimi sözlüklerde alçak, aşağılık gibi anlamlara gelmektedir. T.C.K. 125. Maddesinin gerekçesinde de “Kötü bir niteliği veya huyu ifade eden sözler, somut bir fiil veya olguyla irtibatlandırılmadıkları hâlde, yine de hakaret suçunu oluştururlar. Örneğin, bir kimseye ‘serseri’, ‘alçak’, ‘hayvan’ denmesi hâlinde, somut fiil isnadı söz konusu değildir. (Bu kelimeler sövme suçu olarak değerlendirilmiştir). Aynı şekilde kişiye soyut olarak ‘hırsız’, ‘rüşvetçi’, ‘sahtekâr’, ‘fahişe’ gibi yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de hakaret suçu oluşmaktadır” (10). Açıklaması yer almaktadır.
Alçak, zillet vb. kelimeler, asgari kabul ile ““nezaketsiz ve kaba davranışlar” içinde yer almaktadır ve kabul edilemez kelimelerdir.
Bırakalım olmayan isnatları “hırsızlık” suçundan mahkum olmuş ve cezasını çekmiş bir kişiye, hırsız denilmesi halinde, bu sözü söyleyen kişi hakaret suçundan cezalandırılabilmektedir. Yarg. 4. CD. 20.04.1998 tarih ve 3426-3739 sayılı karararında: ““sen mühendis olmuşsun, adam olamamışsın” cümlesini hakaret saymıştır. Yine Yarg. CGK. 06.07.1981, 2-204/275 olan kararda ““avukata hitaben, avukat olmamıştır, yeniden hukuk tahsili yapması gerekir” sözlerini onur, şeref ve saygınlığı rencide eder nitelikte bulmuştur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.11.1964 tarih ve 2- 35/481 sayılı kararına konu olayda; önceki bir davanın duruşması sırasında hakim, akraba olduklarını zannettiğinden, taraflara “madem ki akrabasınız, neden aranızda üzücü olaylar geçiyor” şeklinde bir soru yöneltmiş; buna karşılık veren sanık ise, “benim onunla bir akrabalığım yoktur, onun anası Ermenidir” diye cevap vermiştir. Genel Kurul; Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeniler ile Türkler arasında tatsız olayların geçtiği bir bölgede söylenmiş bulunan sözlerin, objektif olarak hakaretamiz nitelik taşımasalar da, söz konusu hava ve şartlar içerisinde değerlendirildiklerinde, hâkim tarafından yöneltilen soruya, kısaca “hayır, akrabalığım yoktur” demekle yetinmek gerekirken, sarf edilen sözleri cevabına katmak suretiyle özel bir kastla diğer tarafın tahkiri amacının güdüldüğünü gösterebileceğine karar vermiştir.
Yargıtay bir başka kararda: “sanığın katılan hakkında ‘‘ H.’ın pazarlama işini Beşiktaş’a, Kalkavan üstleniyor, Kalkavan kim! Fettullah Hoca Cemaati denen grubun mali işlerine bakan, üstelik bakmaması gerektiği halde bakan, çünkü sabıkaları var, kaçakçılıkla ilgili sabıkaları var, buna rağmen…’’ demek suretiyle katılanın daha önceden yargılanıp beraat ettiği davalardan söz edilip, sabıkalı, kaçakçı olarak göstererek küçük düşürdüğünü, dolayısıyla hakaret suçunun oluştuğuna karar vermiştir. (4. CD., 15.10.2002, 13143-15023)
Sonuç olarak: T.C.K. 125. Maddesinin gerekçesinde –zillet kelimesinin karşılığı- “alçak” kelimesinin hakaret suçu olduğu ifade edilmektedir, bu durumda ceza sorumluluğu ile birlikte tazminat sorumluluğu da T.B.K.’nun 58. Maddesi uyarınca söz konusu olabilecektir.
1. Hukuk devleti tanımı için bakınız ↑
3. Borcun kaynakları bakınız ↑
7. Türk Ceza Hukukunda Hakaret Suçu (Devrim Aydın) http://dergipark.gov.tr/download/issue-file/504
8. Ceza Mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlamaz “Hukuk Genel Kurulu Kararı”.