Rahip Brunson Davası ile ilgili gelişmeler ülkemizin hem dış politikasını hem de ekonomisini ciddi şekilde etkilemektedir. Birçok siyasetçi, gazeteci, akademisyen ve kanaat önderi bu durumu uluslararası politikanın çatışmacı doğası veya Amerika Birleşik Devletleri’nin emperyalist tutkuları ile açıklama eğilimindedir. Hal böyle olunca topluma, uygulanan politikaları kayıtsız-şartsız desteklemeleri, milli bir dayanışma göstermeleri ve ülkelerinin davasını savunmaları çağrısı yapılmaktadır. Ne var ki içinde bulunduğumuz duruma karşı hamaset ile yaklaşmak ve izlenen politikayı koşulsuz desteklemek ne ulusal menfaatlerimize uygundur ne de ülkemizi emperyalizmden koruyabilecektir. Aksine, dış politika ve ekonomi gibi alanlarda daha sıkıntılı günler yaşanmasına sebep olacaktır. Yapılması gereken, sorunun ortaya çıkış sebeplerini tahlil etmek ve buna uygun çözüm önerileri sunmaktır.
Brunson davasının Türkiye-ABD ilişkilerini krize sürüklemesi, iç politika ile dış politika arasındaki ilişkiyi gözler önüne sermektedir. Dış aktörler bir ülkenin yöneticileriyle o ülkenin içerideki kurumlarının işleyişine göre ilişki kurmaktadırlar. Yöneticilerin etki edebildiği alan sınırlandırıldıkça, onların dış aktörler ile müzakere ettikleri gündem de sınırlı olacaktır. Mesela, yasama ve yargı erklerinin yürütmeden bağımsız olduğu ülkelerin yöneticileri, yargı ve parlamentonun kararlarını dış politika müzakerelerinin parçası haline getiremezler. Bu onların yetki alanı dışında olduğu için müzakere ettikleri ülke yöneticileri de politikalarını buna göre belirlemekte, beklentilerini sınırlı tutmaktadır. Öte yandan, yasama ve yargıyı kontrolü altında tutan yöneticiler, bu erklerin alacağı kararları uluslararası müzakerelerin malzemesi haline getirmekte özgürdürler. Bu durum ise müzakere edilen yabancı devlet yöneticilerinin taleplerinin artmasını beraberinde getirecektir. Dolayısıyla, modern devlet ilkelerini muhafaza eden, kural ve kurumları yöneticilerinin keyfi tasarrufundan azade olan, ülkelerin bağımsız mahkemeleri tarafından alınan kararların uluslararası krizler yaratma ihtimali oldukça düşüktür. Bu tip ülkelerde, alınan kararları yabancı ülkelere karşı savunmak emperyalizm ile mücadele olarak değerlendirilebilir. Zira savunulan, bir yöneticinin yaptığı pazarlıklar değil devletin ve kurumların yöneticiden bağımsız aldığı kararlardır. Bununla beraber kriz ve sömürü, yetkiyi elinde toplayan ve kişisel tasarrufu ile yargı ve yasamayı kontrol edebilen liderlerin kurduğu dış ilişkilerde görülür. Bu liderlerin kişisel olarak ikna edilmesi uluslararası bir anlaşmanın gerçekleşmesi için yeterli olabilecekken benzer şekilde liderin verdiği sözleri tutmayışı da krizin kapısını aralar. Günün sonunda, emperyalizme karşı olmak ve ulusal çıkarları savunmak için öncelikli olarak savunulması gereken kavram hukukun üstünlüğüdür. Hukukun dış aktörlerin taleplerine karşı savunulması için öncelikli olarak içeride yürütme erkinin taleplerine karşı da savunulması gerekir.
Son dönemde birçok keyfi tutuklamaya ve tutuklanan kişilerin uluslararası pazarlıklar sonucu keyfi olarak salıverilmelerine şahitlik ettik. Bu durum, yürütme erkinin yargı üzerindeki kontrolünü göstermesi açısından oldukça sorunludur. Türkiye Cumhuriyeti hukuku, siyasi pazarlıkların bir malzemesi olmuştur ve modern devletin en temel ilkesi çiğnenmiştir. Modern devlet felsefesinde, devletin onu yöneten kişilerden bağımsız bir şahsiyeti olmalıdır. Bu ayrım hukukun üstünlüğü prensibinin çiğnenmesiyle birlikte ortadan kalkar. Dolayısıyla, Türkiye’de sadece hukuk değil aynı zamanda devletin kişiliğinin de zedelendiği söylenebilir. Bu bağlamda, ulusal çıkarları savunmak ve emperyalizm ile mücadele etmek için öncelikli olarak yapılması gereken mevcut politikayı eleştirmek ve yargı bağımsızlığını savunmaktır. Zira, yabancı bir ülke ile yapılan pazarlık sonucu insanları hapisten çıkaran bir hükümet yine yabancı bir ülkenin talebi doğrultusunda insanları hapse mahkum edebilir. Emperyalizmin arzu ettiği yönetimler de tam olarak böyledir.
Ankara Sivil Siyaset Girişimi olarak, dış politika konularında iktidar ve muhalefet mensuplarını aklıselime davet ediyor, siyaset sahiplerinin bu konularda diplomatik gizlilik üzerinde düşünmelerini ve diplomatik gizliliğe riayet ederek kamuoyunu düşmanlık kavramı üzerine inşaa etmemelerini tavsiye ediyoruz.
Ankara Sivil Siyaset Girişimi