Aslında ilahiyatçı değilim. Sade bir Müslümanım. Zaman zaman da bu hususla ilgili hayıflanmamı dillendiririm; Eğer bu mevzularda söz söylemek bana düşmüşse bu toplumun vay haline… Şu anki tüm gayretim de ülke insanın önemli bir çoğunluğunun aldatılmasının, zihinlerinin iğfal edilmesinin önüne geçme ameliyesi… Bugün burada da izninizle, samimi kalbi duygularımla iman ettiğim hususları sizlerle paylaşmak istiyorum. Peşinen şunu söylemiş olayım; İfade edeceklerim yanlışlanabilir doğrulardır.
Siyasal iktidarın din üzerinden meşrulaştırmaya çalıştığı zulmü, yıkımı durdurmanın en önemli ameliyesi, insanımızın dini hissiyatlarının istismarının önüne geçmektir. Bunun da yöntemi kemalist solun yaptığı gibi ‘irtica, şeriat geliyor’ yaygarası üzerinden değil, gerçek bilgiyi kitlelere ulaştıracak süreçleri oluşturmaktır. İnanç sahibi insanları rencide etmek değildir. Genelde dünyada ve özelde bu ülkede din adına büyük fecaatler yaşatılıyor. Bunun önüne geçecek güçlü bir direnç oluşturmadan bu coğrafyadaki ülke yönetimlerinin iflah olma imkanı olamaz. Bugün bu vesileyle ve vaktimizin el vermesi ölçüsünde bunları sizlerle paylaşmak arzusundayım.
Adalet ve ahlak, bir toplumu ayakta tutan bir yapının iki temel kolonudur. Bunlardan birinin zayıflaması, bel vermesi demek benzetmek gerekirse, içerisinde oturduğumuz binanın başımıza yıkılma tehlikesidir.
Adalet, bir şeyi olması gereken yere konumlandırmaktır. Yerinden etmemektir.
Allah, ayetlerinde sık sık göğe, yere ve dağlara vurgu yapıyor. Kozmik alemdeki düzenin, sistemin nasıl işlediğine dikkat çekiyor. Adeta bize şu mesajı veriyor; Bu gördüğünüz, müşahede ettiğiniz kozmik âlem yaratıldığı günden bu yana bir milimlik sapma göstermeden bir düzen içerisinde kendilerine tanınan yörüngelerinde yüzüp durmaktadır. Sizler de isterseniz bu düzeni yeryüzünde sistemleştirebilirsiniz. Yeryüzünün halifeleri olarak bu düzeni kurmanız için olması gereken her şeyi emrinize amade kıldım. İsterseniz yaparsınız, yeryüzünü cennetten bir parça kılarsınız; kanuniyetlerine muhalif hareket ederseniz de yeryüzünü cehenneme dönüştürüp yaşanamaz kılarsınız. Yaratıcı, kozmik alemi bir ölçü, miyar üzere yaratmış. Hiçbir kanuniyeti ihmal etmeyerek yaratmıştır. Bunun yeryüzü yansıması, verilen akıl ve muhakeme kabiliyeti ile sistem kurmaktır, işletmektir ve denetlemektir. Şu an kaybettiğimiz hikmet bu… İlerlemiş toplumlar, insan olarak fıtratlarına yerleştirilen daha iyiyi, daha güzeli, daha hayırlı ve daha faydalı olanı kolektif akıl ile arama, bulma mücadelesinden başarı ile çıkmış ve yeryüzünü daha insani, daha kolay yaşanır kılan bir sistemi, bir düzeni kurmuşlardır. Çünkü bulanlar arayanlardır.
Bizde siyasal rejim, köylü/aşiret kültürü aralığında gelişmiştir; demokrasi, özgürlük ve eşitlik adına bir bedel ödenmemiştir. Parlamenter rejim, lütufla ve siyasi hesaplarla inşa edilmiştir. Onun için de yarım yamalak oluşturulan sistemler on yılda bir yıkılmış, yerine yenileri yapılmaya çalışılmış ve her defasında da akamete uğramıştır. Onun için de ‘atı alıp Üsküdar’ı geçenlerin arkasından bakakalınmıştır.
İnsanlık bir bunalımı yaşıyor. Sadece Müslümanlar değil. Sadece AKP ve taraftarı Müslüman kitle değil. Topyekûn bir çözülüşü, savruluşu yaşıyoruz. Vurgun yedik vurgun! Hem de aklımızı başımızdan aldı. Mutlak iktidar kimin eline geçerse o zalimleşiyor. Adalete/hukuka dayalı sistem kurulmadığı için muktedir olanlar kendilerini mutlak iktidarın sahibi olarak görüyorlar. AB ve diğer batılı ülkelerde muktedirler, güçlerini mutlak değil kayıtlı, sınırlı gördükleri için iktidarlarını idealize etmemişlerdir. Siyasete, kitle yönetimine arzu ve iştahla bağlanmamışlardır. Külfet olarak görmüşlerdir. Kuvvetler ayrılığı prensibi gereği iktidarlarını güçlü bir kontrol ve denetim mekanizması altında görüyorlar. Ama bu ülkede mevcut müesses düzende, kağıt üzerinde hukuki düzenlemeler yapılmışsa da, ciddiyet ve samimiyetle uygulanma şansı bulamamıştır. Bir ahlaka ve kültüre dönüşmemiştir. Köylü kültürü, popülizm, halk dalkavukluğu sitemin -daha doğrusu sistemsizliğin- alamet-i farikası olmuştur. Siyaset, rant kültürü üzerine inşa edilmiştir. Onun için ele geçirilen siyasal güçten kolay kolay vazgeçilmeyecektir. Hatta bu uğurda gerekirse herkese zulmedilir, direnç koyanlar bertaraf edilir. Burası böyle…
Şimdi gelelim bu sistemsizliğin içinde sersem sersem dolaşan, akıllarını başkalarına ipotek eden insanoğlunun macerasına;
Eğer bugün, bu ülkede sadece Müslümanların insanlık, adalet ve ahlak adına tefessühünden bahis ediyorsak adil düşünmüş olamayız. İnsanlık topyekun bu bunalımı yaşıyor, sadece Türkiye toplumu da değil… Ve gidişat, sanki kıyamete doğru sürüklenme gibi gözüküyor. Bu ülkede iktidarı kim ele geçirmişse aynı şeyleri yapmıştır. İslamcıların bir fazlası ‘iktidarlarını ilahi güce nispet etmeleri… Yani başlarındaki lideri Allah’ın Yeryüzündeki Gölgesi / Zıllullahi Fi’lard olarak görmeleri ve kabul etmeleri. Dolayısıyla buna dayanan bir siyasal sistem, yani, gücün tanrıdan alındığına inanılan bir iktidarın uyguladığı politikaları meşrulaştırma anlamında başvurmayacağı hiçbir vasıta yoktur. Hz. Hüseyin’i şehit eden Yezit de benzer gerekçeleri ileri sürmüştür.
Bakınız yurt dışındaki bir üniversitede rektörlük yapmış bir ilahiyatçı akademisyen hadis diye neyi paylaşıyor;
Ebu Hureyre’den: “Seni yöneten kimseyi, darlıkta da, varlıkta da; neşeli iken de, kederli iken de, dünya işlerinde senin aleyhine tercih yaptığında da, dinleyip (çıkardığı kanunlara) itaat etmekten sorumlusun.
Yezid, Hz. Hüseyin’i şehit ederken bu ve benzer mevzu (uydurulmuş) hadisleri zulmüne dayanak yapmıştır. “Yani, Yezid’e itaat etmeyen Hüseyin suçluydu ölümü hak etti!”
Şimdi de hadis kitaplarında geçen ve bu hadisi nakzeden hadislerden bir kaçını sizlerle paylaşayım;
-Benden sonra, ileride yalan söyleyip zulmeden emirler türeyecektir. Onların yalanlarını tasdik edip zulümlerinde onlara yardımcı olanlar, benden değil ve ben de onlardan değilim.
-Benden sonra idarenizin başına öyle adamlar gelecekler ki, dininizin ve sizin kötü kabul ettiği şeyleri onlar iyi kabullenecekler, sizin iyi ve güzel kabul ettiğiniz davranışları da kötü sayacaklardır. Böyle bir kötü devre sizden hanginiz erişirse, Allah’a isyan edene itaat olmaz.
“Kim bu ümmetin başına amir olarak geçtikten sonra adaletten şaşarsa, Allah onu yüzüstü cehenneme atacaktır.”
“Her şeyi ifsat edecek bir bela vardır, bu dinin afeti de kötü idarecilerdir.”
“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.”
“Adaletsizlige, hukuksuzluğa, hırsızlığa, yalana karşı susan dilsiz şeytandır.”
Hz.Ömer, “Ben haktan ayrılırsam ne yaparsınız”. Bir sahabi cevap verdi: “Seni kılıcımla düzeltirim ya Ömer!” O da ellerini açarak;“Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki, ben Senden gaflete düşersem, adaletinden ayrılırsam, beni kılıcıyla doğrultacak cemaate sahibim” diye şükretti.
Halbuki hadise varmadan önce Kur’an da onlarca ayet zikredebiliriz. Bunlardan ikisi;
“Ey müminler! İçinizden hayra çağıran, iyiliği yayıp kötülükleri önleyen bir topluluk bulunsun. İşte selâmet ve felâhı bulanlar bunlar olacaklardır.” (Ali İmran 104)
“(Ey Ümmet-i Muhammed!) Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyiliği yayar, kötülüğü önlersiniz, çünkü Allah’a inanırsınız…”(Âl-i İmran, 3/110)
Bu ayetlerde bir kayıtlama, sınırlama yok. Muhatap tüm inananlar. Ve ayetin en ilginç yanı; Allah’a inanmanın en önemli belirtisinin, ‘iyiliği yaymak (adaleti, barışı, ahlakı v.b.) ve kötülüğü önlemek (zulüm, haram, ahlaksızlığı)’ olduğunun altının çizilmiş olması…
Ben Müslüman’ım diyen herkese bu vazife farzdır. Eğer hiç kimse yerine getirmezse herkese farz-ı ayın, bazıları yerine getirecek olurlarsa diğerlerine farz-ı kifayedir.
Bugün bu vazifeyi azınlık diyebileceğimiz bir avuç Müslüman insan yerine getirmeye çalışıyor. Türkiye’de onlarca ilahiyat fakültesi var. Oralarda hocalık yapan binlerce ilahiyatçı var. Ayrıca toplumda, piyasada binlerce ilahiyatçı kanaat önderi geçinenler var. Sarayı ziyaret edip saygı ve hürmet sunmanın, sofralarında ağırlanmanın dışında yaptıkları bir şey yok. Herkes zulme karşı lal kesildiği gibi bazıları biraz önce örneğini verdiğim ilahiyatçı gibi mevzu bir hadise dayanarak bu olup bitenlerin hepsini meşrulaştırabilmektedir. Onun için de ilahiyatçı olmamama rağmen, sırf Müslüman bir hak savunucusu olmam hasebiyle oturup Yaratıcının ve O’nun Peygamberinin bu konulardaki muradını anlamaya çalışıyorum. Bu gayretlerim sonucunda daha çok kahırlanıyorum; toplumun, aydınların ve daha özelde ilahiyatçıların bu ilgisizliğine, duyarsızlığına…
AKP siyasetini İslam üzerinden yargılamak ve ‘irtica geliyor, laiklik elden gidiyor’ yaygarası yapmak, AKP’nin dayandığı, siyasetini meşrulaştırmaya çalıştığı kaynağı besliyor. Ne demek istiyorum? AKP’nin İslamcı olduğu kabulü ve eleştirisi… Seçmenin duymak istediğini karşıtlarının ağzınızdan sufle vererek yaptırıyor. Mesela, camiiye gidişini, orada Kur’an kıraat edişini bilinçli olarak medyaya sızdırıyorlar. Bunun üzerine özellikle Kemalist sol, eski jargonla ‘irtica’ yaygarası ve laiklik vurgusu yapıyor. Bunun toplumsal karşılığı yok artık. AKP’nin ne kadar İslamcı olduğunu ihsas ediyor. Hâlbuki İslam’ın yönetime dair olmazsa olmazlarının ‘adalet, ahlak, güvenlik, barış, ehliyet ve liyakat’ olduğu vurguları üzerinden İslam’ın ruhundan ne kadar fersah fersah uzaklaştıklarını konuşacak olsak herhalde çok daha etkili ve sonuç hasıl edici olacak. İddia ediyorum, parlamenter rejime geçtiğimiz günden bu yana İslam’ın yönetime dair yukarıda saydığım olmazsa olmazlarına bu kadar zarar vermiş bir dönem, bir iktidar gösteremezseniz.
Adalet (hukuk) güvenliğinin, inanırlığının bu kadar zedelendiği bir dönem hatırlıyor muyuz?
Ahpab-çavuş ilişkisi ile ehliyet ve liyakatin bu kadar yerle yeksan edildiğini hatırlıyor muyuz?
Ahlak’ın, daha özel de Müslümana olan güvenin bu kadar zedelendiği bir dönemi hatırlıyor muyuz?
Selamet, güvenlik ve total tanımıyla barışın bu derece tehlikeye düştüğü bir dönemi hatırlıyor muyuz?
Halbuki Müslümanların idare ettiği bir diyarın ‘selam, eminlik’ diyarı olması gerekmez mi? Peygamber böyle tarif etmiyor mu? Bunların hiç birisi için olumlu bir cümle kuramıyoruz. Onun için yine tekrarlıyorum, AKP’nin politikaları üzerinden ‘İslam’ı’ yargılamak AKP’nin ekmeğine yağ sürüyor ve hatta yaptıkları zulmü meşrulaştırıyor.
Onun için AKP’nin elinde rahmetten zulme dönüşen din aparatını almak lazım…