SİYASETTE TECDİT (YENİLEME/YENİDEN YAPILANDIRMA)!..
31 Mart Mahalli idare seçimlerinin sonunda büyük illerde iktidar partisi ve ortağının kaybetmesi, siyaset yapma arayışı içerisinde olan bazı insanlara, guruplara cesaret aşıladı. Ve kamuoyunda onlarca parti kuruluşu çalışmasının sürdürüldüğü haberlerini alıyoruz.
Bugün böyle bir ihtiyaç var mı? Hem de nasıl? Ekmek kadar… Su kadar…
Ama burada en çetin soru ‘NASIL?’
Nasıllığı en az ihtiyaç kadar önemli…
Eğer aynı siyasi iklim zemininde sadece aktörleri değişmekle yeni bir süreç başlatılacaksa, umuda ve gelecek hayallerine haksızlık edilmiş olur, yazık edilir.
Burada tenkide mevzu olacak olan şey, yeni kurulacak partinin veya partilerin 82. veya 83. Parti olmaları değil, niteliği itibariyle bu siyasi tıkanıklığa, kısırlığa, çözümsüzlüğe ve krize cevap verebilme yapısına, kabiliyetine ve dinamizmine sahip olup olmadıklarıdır.
Bu kadar arayış ve kuruluş çalışmasının olması da bir zaruretin sonucudur. Demek ki, mevcutlar bu ihtiyacı karşılayabilecek bir umudu ve heyecanı aşılamıyorlar.
Siyaset, fıtri kabiliyeti olan herkesin üzerine düşen bir vecibedir. Bazılarının bunu hakkıyla yapmaları diğerlerinin üzerindeki mükellefiyeti kaldırır. İlgi duyan, idealleri ve hevesleri olan birisi olarak hep şunu arzulamışımdır; Bedenen, zihnen, aklen, ahlaken gelişmiş insanların oluşturduğu siyasi kadroların önderlik edeceği bir siyasete amele/hizmetçi olarak destek vermek, onlara emaneti teslim edip, bir köşeye çekilip, ömrünün geri kalan kısmını Yaratıcısının hoşnut olacağı şekilde geçirmektir. Çünkü yönetimden kaynaklanan gayri adil uygulamaların hasıl ettiği ‘insan hakları ihlallerinin (kul hakkı)’ ne anlama geldiğinin bilincinde olan hiçbir insan kolay kolay bu ağır sorumluluğun altına girmek istemez.
Evvelemirde siyaset, doğan fırsat aralığını değerlendirmek için değil, şartların icbar ettiği sebeplerden ötürü yapılması, işin ciddiyetine ve ehemmiyetine uygun düşer. Türkiye zor günler yaşıyor. Siyaset önemli derecede çamur deryalarıyla tıkanmış durumda; bir yol açılımına, ciddi bir çalışmaya, yol haritalarına ihtiyaç var.
Mutlaka inisiyatif almak mecburiyeti ve mükellefiyeti var. Ortaklanılabilinecek değerler üzerinde ahitleşmeye / akitleşmeye ihtiyaç var. Türkiye’nin 100 yıllık bir Cumhuriyet ve 70 yıllık bir parlamenter rejim ve ağır aksak işleyen bir demokrasi deneyimi var. 70 yılın sonunda şunu gördük; Bir türlü rayına oturmayan; akıl, bilim ve tecrübe ile sistemleştirilmeyen; her on yılda bir darbe yiyen, beyni zedelenen ve bu nedenle kendisini resetleyen, yeniden formatlanan bir siyasal rejim…
Bu kadar zulme, insan kaybına, değer tahribatına, güven ikliminin yitirilmesine; teröre, belaya ve musibete duçar olmasına sebebiyet veren bu sistemsizliğin, bu düzensizliğin, bu mizansızlığın daha fazla sürdürülebilir olmadığını yine büyük bedeller ödeyerek öğreniyoruz. Öğrenmesine öğreniyoruz da, öğrendiklerimizden bir ders çıkarıp geleceğimizi buna göre tekrarlarla bir daha bu bela ve musibetleri yaşamamak adına da tedbirler geliştiremiyoruz. Yine klasik siyasi anlayış, gelenek ve kültürle bir lokomotifin arkasına dizilen vagonlar misali trenleri harekete geçiriyoruz. Hızlı moduna giren trenler yakın ve uzak mesafelerde raydan çıkarak yine aynı sonuçlarla bizleri yüzleştiriyor.
Bu nedenlerle bugün için elzem olan, bugüne kadar inatla sürdürülen; aktörleri değişmekle birlikte kültürün ve ahlakın değişmediği siyaset geleneğini çöp sepetine atmaktır. İnşa veya zengin anlamıyla tecdit hareketine, disiplinin gerektirdiği ilminden, kültüründen ve ahlakından başlamak lazım gelir.
Coğrafyamızdaki ve dünyanın diğer coğrafyalarındaki meşruti yönetimlerin kalıtsal özelliği olan lider hiyerarşisi/hegemonyası yerine halk iradesinin temsiline izin veren ve liderin sadece eşitler arasında bir adım önde ve temsilde herkesin reyinin saygın ve geçerli olduğu bir siyasal örgütlenme modeli özlemimizdir, umudumuzdur. Tasavvurumdaki model de, liderin zaman içerisinde tek adama, tek iradeye inkılap etmemesi, dönüşmememsi için tüm akitleşmeleri, ahitleşmeleri bir sisteme ve kültüre dönüştürecek bir motor güçle mobilize etmektir.
Onun için de bugün bütün bu tecrübelerin ışığında, bora ve fırtınalara karşı dayanıklı, yıkılmayacak bir bina inşa edelim. Kolonları sağlam olsun. Tek kolon üzerine değil, toplumun tüm dinamiklerinin temsilcilerinin omuz vereceği onlarca, yüzlerce kolon… Tüm kolonlar, tavanı güçlü tutup, gök kubbenin altındaki insan ve diğer tüm varlık aleminde yaşayan canlıların ve hatta cansızların adalet içerisinde, kendilerini emniyette ve selamette hissedecekleri…
Onca medeniyete beşiklik etmiş olan bu Anadolu coğrafyasının aydınları, erdem ve ahlak sahipleri olarak çareleri tüketmiş, müflis tüccar edasıyla olup bitenlere seyirci kalmak kelimenin tam anlamı ile bir züldür.
Tarih, bu tür zamanlarda insanlara mükellefiyetler yükler. Yani daha doğrusu ‘Farz-ı ayın’ derecesinde bir sorumluluk yükler.
İçinde yaşadığımız sürecin bir sonucu olarak, ma’şeri vicdan ve toplumsal adalet önemli derecede yara almıştır. Toplumsal ayrışmanın, cepheleşmenin, ötekileştirmenin ivme kazandığı toplumsal hayatımız, kronik/müzmin bir hastalık halini almış durumda. Bunun hasıl ettiği kaos sosyal sermayemiz olan güven iklimini gittikçe aşındırmaktadır.
Çare üretmek makamında olan siyaset kurumunun kendisi problemin bir parçası ve kaynağı haline gelmiştir. Ufuk açacak, çare üretecek, toplumu kucaklayacak, rahmet esintileri hasıl edecek bir iklimden gittikçe uzaklaşmaktayız.
Çareyi mevcut siyaset kurumundan beklemek hakkımız olsa da, bugüne kadar ilmi ve ahlaki bir sorumluluğun kuşanılmadığını müşahede etmekteyiz.
Bu zamanlarda aydınların sorumluluğunun ziyadeleştiğini izah etmenin zait olduğu inancındayım.
Karşılıklı düşmanlık üzerine kurulu siyaset cihazımız, bir türlü asli ayarlarına döndürülmüyor. Acizane kanaatim odur ki, Türkiye’de ıslaha en çok muhtaç olan kurum, siyaset kurumudur.
Yönetim cihazının en önemli enstrümanları ‘İlim, adalet ve ahlaktır’. Bu temel prensipler üzerinden siyaset üretilmeliydi. Yıkıcı muhalefet üzerine kurulu siyaset anlayışı terk edilmeliydi. Karşılıklı ilmi ve ahlaki bir üsluba dayalı rekabetin geliştirilmesi, muamelatların insani bir boyuta eriştirilmesi amaç edinilmeliydi. Ak Parti, bunu başarabilme ehliyet ve kabiliyete sahip bir potansiyel üzerine iktidara geldi. Dünyanın en genç ehliyet ve liyakat sahibi yetişmiş insan gücü ile Türkiye’yi bölgesinde ve dünyada, en adil, en müreffeh ülkesi haline getirme potansiyeli mevcutken ne yazık ki bu potansiyel heba edildi; çarçur edildi.
Bizim sağlıklı, duygusallıktan ve hamasetten âri bir medeniyet etüdü yapmamız gerektiği hususu önümüzde bir vecibe olarak duruyor. Tarihin derinliklerini, gizli kalmış verileri, kesinti ve kopukluktan uzak tahlilleri, belli başlı noktaları ve tarihsel müktesebatımızın engin denizinden enerji serpiştiren hedefleri yansıtıp ortaya çıkarmak zor olmayacaktır. Çünkü bu sözkonusu değerler skalası, büyük bir medeniyetten, kozmik alemdeki müthiş düzenin yeryüzünde buluşmasına dayalı yüce bir düşünceden neşet etmektedir. Kozmik alemdeki ölçü, mizan, düzen ve disiplinin yeryüzündeki iz düşümü olan ‘yeryüzü adaletinin’ tecellisi biz insanoğlunun emanetinde ve sorumluluğundadır.
Siyasetçi, aydınla ilgisini, istişaresini kesmemelidir. Kendisi ile aydın arasını ayıran bariyerleri kaldırmalıdır. İşte bu kavuşum noktası ‘Hak ve Adalet’ anlayışını soyut biçimlerden ayıracak, düşünce ve vicdan temelli ‘Adalet Yönetimini’ inşa edecektir. Yani, kelimenin hakkı için tam da bir ‘Siyasi tecdit’ olacaktır. Burada asıl olan aydın-yönetici sağlıklı buluşmasını temin etmektir. Bütün sosyal ve iktisadi problemlerimizin çözümü de buradan geçmektedir. Meselelerimizi ilme ve ahlaka havale etmektir. Bireysel iradenin yerine kolektif iradeyi ikame etmektir. Rahmetin ve hikmetin tılsımı da burasıdır.
Evet! Toplumsal ilişkilerin ana mihveri ‘Adalet’tir. ‘Adalet’ in kemal bulduğu bir tarih ve kültür kuşağının temsilcileri olarak bugün olup bitenler karşısında çaresiz kalmaya hakkımız olmadığı kanaatindeyim.
‘Adalet’i yönetim anlayışımızın olmazsa olmazı haline getirme çalışmasının ve gayretinin bu gün için önemli bir ‘mücadele’ mevzuu olduğu kanaatini taşıyorum. İlahi mesaj ve evrensel aklın buluştuğu çizgi burasıdır.
Burada asıl problemimiz; bu yapıyı inşa edecek bir öz girişimci heyet eksikliği ile birlikte inşanın en önemli mayası olan ‘hayal gücü’nün eksikliğidir. Düşünebilme, akledebilme kabiliyetine sahip entelektüellerin problemi de bu noktada yoğunlaşmaktadır. Aslında konuşulanları dinlediğimiz, yazılanları okuduğumuz zaman ‘ha işte tam da işin bam teli’ dediğimiz çok olmuştur. Evet! Mesele anlaşılmış, kavranmış diyorsunuz. Anlaşılan, kavranılan şey amele/eyleme/aksiyona dönüşmediği sürece sadece kayıtlı birer arşiv malzemesi olarak rafta yerine almaya mahkumdur. Demek ki, bu gün için az çok asgari müştereklerde anlaşabilecek, izan, insaf ve vicdan sahiplerini bir araya getirecek, onlara sofra açacak bir girişimci ruha ihtiyaç var. Bu ihtiyaç tespitini yaptıktan sonra bunun nasıl karşılanacağı konusunda kolektif akla müracaat etmek akli ve nakli bir zarurettir.
O halde neler yapılabilir sorularını gündemimize alıp, nefislerimizden başlayarak bir sorgulama ameliyesi başlatmamız gerekiyor. Basit siyasal hesaplara itibar etmeden uzun ölçekli bir çalışmayı başlatmanın elzem olduğu kanaatindeyim. Toplumsal çözülmenin, yozlaşmanın, yabancılaşmanın, kimliksizleşmenin en başat sebebinin vicdan ve adalet ağacının kuruması olduğunu bilmem tafsilatlandırmaya gerek var mı? O halde bu ağaca tekrar hayat suyu vermek ve dinamizm kazandırmak için halen ne bekliyoruz?
Bu ve benzeri sorulara cevap bulmak üzere Türkiye toplumunun fikir, düşünce ve vicdan sahiplerini ‘adalet ve rahmet’ sofrasının etrafında toplanmaya, birbirimizi anlamaya, bu sofradaki nimeti ve külfeti paylaşmaya, yarınki nesillere kutlu bir hayat yolculuğunu hediye edecek kültürel zemini oluşturmaya davet diyoruz.
Bütün olumsuz şartlara, bu kadar dünyevileşmeye, ilkesizleşmeye, cepheleşmeye inat farklı medeniyetlerin hüküm ferma ettiği Anadolu coğrafyasında ‘Hak ve Adalet’ merkezinde bir buluşma temin edebilir miyiz? Yüce bir düşünceye istinat edecek yeni bir medeniyeti inşa etmek için nereden ve nasıl bir başlangıçla “başlayabilirizin” cevaplarını oluşturmaya çalışıyoruz. Sahici ve ciddi sorulara cevap niteliği taşıyan bir arayış…