Said-i Nursi’nin meşhur ifadesi; “Eûzü billahi mine’ş-şeytani ve’s-siyase” (şeytan ve siyasetten Allah`a sığınırım)
Rahmetlinin bu sözü, hangi siyasi konjonktürde ve hangi sebeplere binaen söylediği, konunun ilgililerince az çok bilinen bir husus.
Peki, acaba bu ifade zamanla mukayyet / sınırlı bir uyarı ve ikaz mı, yoksa tüm zamanlarda geçerli olan bir hakikat mi?
Bazı meseleleri konuşmanın, yazmanın zorluğunu, sıkıntısını duyan ve bilenlerdenim. Onun için de peşinen uyarımı yapmış olayım; Bu yazıyla ilgili olarak kimse yazının ana temasını göz ardı ederek Said-i Nursi’nin bu sözkonusu görüşüne odaklanıp polemik konusu yapmasın lütfen. Buradaki amaç Said-i Nursi özelinden bir analiz yapmak değildir. Sadece beni çok müşkülatta bırakan bir mevzu ile ilintili gördüğüm için söze atıfta bulundum.
Evet, gerçekten şeytandan kaçarcasına mı siyasetten kaçmalı? Bu doğru olur mu? Bu soruya iki cihetten cevap vermek mümkün.
Birincisi, Said-i Nursi’nin çağında yaşadığı siyaset anlayışının farklı mahiyetlerle bugün de aynen sürdürüldüğüdür. Siyaset alanı, ahlak, anlayış, üslup, içerik, uygulama, yasal düzenlemeler, muamelat hukuk açısından hep problemli ve yıkıcı, saptırıcı bir mahiyete sahip olmuştur. Dünden bu yana değişen bir şey yok. Bu cihetten bakılınca gerçekten ‘şeytandan kaçarcasına siyaset alanından kaçmak lazım’ diye düşünebilir insan. Siyaset bir hizmet aracı ve yarışması olmaktan çok, insanların doyumsuz iştihalarını, yönetme / gütme heveslerini, tul-ü emellerini (hiç ölmeyecek gibi dünyalık çıkarlar peşinde koşma) karşılama alanı gibi görülüyor!.. Dolayısıyla bu dinin müminleri için aynı zamanda bir günah gayyası!..
Bu siyasi arenada bu günahlardan kaçınmak neredeyse imkansız. Liderinizin yanlışlarına itiraz edemiyorsunuz; çoğunluğun aldığı yanlış kararlara uymak ve savunmak mecburiyetinde kalıyorsunuz. Parti disiplini adı altında zalimlerle, haramzadelerle aynı çatı altında kalmaya mahkum olabiliyorsunuz. Siyaset alanının rantına aldanıp yenik düşebiliyorsunuz; her türlü harama girebiliyorsunuz. Kendi partinizin en kötüsünü, sırf politik mülahazalarla rakip partinin en erdemli, en ahlaklı taraftarına karşı savunabiliyorsunuz! Hakperestlik yerine tarafgirlik, insaf yerine inat, merhamet-vicdan yerine intikam…
Bu ve benzerlerini üst üste koyduğunuz zaman gerçekten ‘şeytandan kaçarcasına siyaset alanından kaçmak lazım gelir’ diye düşünebiliyor insan.
Şimdi bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım;
Peki, siyaset alanını ahlaken tefessüh etmiş, ilimsiz, hikmetsiz kimselere mi bırakalım? Yani, ahlaklı, dürüst, erdemli, adil insanlar siyaset yapmasınlar mı?
Bu cihetten bakılınca da, ‘elbette bu vasıflara haiz insanlar siyaset kurumunda temsil edilmelidir’ diye düşünebiliriz. Ki bu düşünce doğrudur. Doğru olmasına doğru da, bunu nasıl yapacağız ve başaracağız? Bu soru çok önemli ve aşılması çok zorlu bir mücadeleyi gerektirir.
İmkansız mı? Tabii ki değil. Ancak akıl, basiret / feraset, ilim, ahlak ve hikmet ehlinin el ele verip bir farkındalık alanı oluşturmalarıyla mümkün olabilir. Şu anki cari siyaset kültürü ile bu asla mümkün olamaz.
Adam çıkıyor parti kuruyor.
Niçin diye soruyorsunuz?
Cevabı; ülkenin karşı karşıya bulunduğu problemleri çözmek ve aşmak gayesiyle…
Soruyorsun; elinizde sihirli bir değnek mi var?
Cevabı; Değnek yok ama sihirli reçetelerimiz var.
Peki, bu reçeteleri yazacak çevrenizde ilmiyle, ahlakıyla, dürüstlüğüyle mümeyyiz kaç kişi var? Yoksa sizde bir iktidar umudu görüp de, hemencecik bohçalarını açan siyaset simsarları mı var? Çünkü en çok alanı koklayanlar, kollayanlar bunlar. Uygun pazar yeri arayanlar bunlar. O yukarıda vasıflarını sıraladığımız misyon adamları ise kendilerine gelebilecek bir teklif olması halinde ancak siyaset yapmayı düşünebilirler. O halde bile önlerine konulan tabloya bakarak resimlerinin o tabloya uygun düşüp düşmeyeceğini hesap ederler. Onlara göre;
• Siyaset bir ehil kadro işidir.
• Siyaset yetkin bir liderin / rehberin önderliğinde uzun soluklu bir mücadeleyi göze almaktır.
• Siyaset, bir çıkar temin etmek için değil, kendinden bir şeyleri vermektir; feda etmektir, feragatte bulunmaktır.
• Siyaset, üzerine aldıkları sorumluluğun ateşten gömlek olduğu bilincini unutmamaktır; safa sürmek değil, çileli yolculuğa kuşandığının farkında olmaktır.
• Siyaset, kamu yönetiminde adalet, ehliyet, emanet, istişare ve maslahat mekanizmalarını tavizsiz işletmektir.
Bunu nasıl başarabileceğiz?
Elbette çoğumuz bu sıraladığımız ölçekte bir siyasi kadronun imkansız olduğunu savunacaklardır. Ne diyelim? Muhtemelen haklılar. Peki, gerçekten imkansız mı? Hayır, hele Allah’a iman edenler için ölümden gayri hiçbir şey imkansız değildir. ‘Başarılamazsa bile o yolda ölmek de bir şereftir’ deyip yola devam etmektir. Eğer gerçekten Rahmani siyasete güçlü, sağlam bir iradeyle niyetlenmişseniz umulur ki, Allah imkansız gibi gözükeni, hikmet çerçevesinde düşünüldüğünde imkan dahiline koyar.
Peki nereden başlanmalı?
Öncelikle siyasetin mevzuatını yenilemekle başlayacağız. Siyaseti bir rant alanı olmaktan çıkarıp, tam aksi kendisinden veren konumuna çıkaracağız. Siyaset yapmak isteyenden ziyade, toplum içerisinde ilmi, ahlakı, sağlam karakteri ve onurlu duruşuyla mümeyyiz olanları sorup soruşturup, bulup sürece ortak edeceğiz. İsteksiz olanları ikna edip elini taşın altına koymasını sağlayacağız.
Sahi insan neden bu kadar siyaset yapmaya iştahlı? Eğer alan değil, veren konumda olursa acaba bu kadar iştahlı olur mu? Adalet denilince akla ilk gelen iki Ömer (Hz. Ömer ve torunu Ömer B. Abdülaziz) bunu, kamunun mumu ile kendi mumlarını ayırıp kendilerinden verdikleri için başarabilmişlerdir. Yeryüzünde adil olup da başarısız olan bir lider ismi verebilir misiniz? Hayır! Adalet, rahmettir, berekettir, barıştır.
Ahlak ve ilim sahipleri ancak bu şartlarda siyasete dahil olabilirler. İlmiyle amil insanların oluşturacakları siyaset kurumu sadece bu ülke için değil, bölgenin ve daha geniş ölçekte dünyaya yeni bir değişimin kapılarını aralayabilir. Şu an toplumumuzun ve insanlığın buna hava ve su kadar ihtiyacı var.
Eğer süregelen siyasi gelenek sürdürülecekse evet, ben de Said-i Nursi’nin dediğini diyorum; ‘Böyle ilkesiz, yol arkadaşlığının kalitesini/evsafını gözetmeyen, ahlaki anlamda olmazsa olmazları olmayan, ilimden, hikmetten nasiplenmemiş insanlarla siyaset yapmaktan Allah’a sığınırım.