Şu an günümüzde, ülkemizde ve dünyada hayra alamet olmayan bir şeyler oluyor. Virüs belası çıktığından beri gündemin tek maddesi bu oldu. Bu ilk defa dünyada küresel manada oldu. Daha önceleri bölgesel alanda örnekleri vardı ama bu kadar korku ortamları pek olmamıştı. Vehim, hayal, korku, vesvese, gelecek düzenler ve sistemler konuşulmaya başladı. Yeni dünya düzeni, paranın kalkması, dijital takip, nüfus azalması, kölelik, ne ararsan var.
Rahmetli Aytuç Altındal “21. Yüzyıl karizmatik çağın bittiği, enigmatik çağın başladığı dönemdir” demişti. “Bu çağ ezoterik anlamda örgütlerin, gizli bilimcilerin” yeni tip insan” yaratmak düşüncesi ve kaos ortamı için, bu çağın savaşçıları teknoloji ile birleşiyor gizemli, şaşırtıcı, esrarengiz bir geleceğe götürüyor. Demokrasi askıya alınacak, insan hakları, eşitlik, kardeşlik, demokrasi, feminizm gibi çifte standartları bizim gibi hastalıkla uğraşan ülkelere ihraç ediyorlar, kazıklıyorlar, bizim gibi ülkelerde demokrasi bayrakları ile birbirlerini doğramaya devam ediyorlar” demişti. Şu an artık birbirlerini doğrama yerine bütün dünya ülkeleri kendi canının derdine düştü.
Hayatın bazen kendi kuralları seni şaşırtır. Günlük hayatta bile bir plan yaparsın, başlayayım derken farklı bir yapılarla muhatap olursun. Hiçbir rejim ya da sosyoekonomik sistem herkesi her zaman tatmin edemez. Bu yüzden, durumdan memnun olmayanların tarihi yeniden başlatma imkânı her zaman mümkündür. Hegel “akıl tarihin içinde bir gerçek ve sonsuz güç” der. Aydınlanma çağından bu yana süreklilik ve gelenekten yana olanlar, değişim ve ilerlemeden yana olanlarla mücadele etmektedirler. Değişimin farkında olmak, gelişime inanmak, düzenlerin değişikliğine çaba sarf etmek düşünce tarzının özelliklerindendir.
İçinde bulunduğumuz olayların hikayesi, bazen geleceği yön verme metotlarını zaruret haline getirir ki bu bir tehlike ise cürmüne göre tedbir alma yolları aranır. Üstelikte sorunu göremez isen şaşkın bir şekilde haber beklersin. Sayın Osman Aydoğan “Doğunun Sesi” adlı makalesinde Ömer Hayyam’ın rubailerinden oluşan bir derlemeden bahsederken bu karantina günlerinde haleti ruhiyemizi anlatan “zira güneş bir lamba, alem de bir fanus… ve fanusun içinde ateş böcekleri gibi dönmekteyiz şekil şekil, benek benek, kelebek kelebek…” Şaşkın bir şekilde olduğumuzu rubailerin ilgisiyle hatırlatmaktadır.
“Akılcı-tercih” modelini yalnızca “inanç-arzu” modeli biçimde kullanma konusunda bizim ve dünya insanının yaşadığı sıkıntı, modern insanı oluşturan özelliğe, yani itibar görme ve başkalarının gözünde saygınlığa sahip olma arzusuna gereken ağırlığı vermemelerinden kaynaklanır. Diğerinin haklarından ziyade sömürülmesi için her şeyin yapılması bazen de bu düşünce sahiplerini yakabilir.
Tüm dünya devletlerinde kuruluşlarından itibaren müesses nizamları vardır. Ayrı yasaları, kültürleri, diğer devletlerle ortak ticari ilişkileri, çok alanda birliktelikleri vardır. Bu ittifak, bazen de itilaf, şeklinde de olabiliyor. Yeryüzünde iyilik ve adaletin temini için bir toplum kurmayı sosyo-politik bir düzen içerisinde hedefliyorsan hem milletini hem de diğer devletlere bir güven verebilirsin. Adam Smith “Ulusların Zenginliği” eserinde “komşularınızın zenginliği, kalkınması size de fayda sağlar” fikrini iktisadi açıdan değerlendirir.
Fazlur Rahman’a göre “Toplum devamlı değişim süreci içinde olan bir yapıya sahiptir. Toplum devamlı kendini yenileyen ve değişmekte olan organik bir yapıya sahiptir. Toplumsal değişme bir gerçektir” der. Toplumsal değişmenin boyutları çok geniştir; yani sadece ekonomik, sosyal, günlük yaşantı şekilleri, teknolojik ve bilimsel alanlarda değil aynı zamanda bunların sonucu olarak fertlerin zihniyetleri, düşünce şekilleri ve hayata bakış tarzlarında da bir değişme söz konusudur. (İslam ve Çağdaşlık sayfa 19) Buradaki değişim eğer insanlığa fayda getirecekse, insani anlamda ise yaratılış gayesine uygun olur. Eğer kölelik, sömürü, adaletsizlik, cehennem, diğerini yok etme düşüncesi ise bu değişim çabaları insanlığı yok ettiği gibi kaos, zulüm, çevre zararları, kin, nefret, fitne tohumları yaratır ki “iyi insan olma” ve “iyilik toplumu” yaratma projesine terstir. “Balık yiyeyim ama ayağım denize değmesin”, başkalarını sömürerek, onlara hayat hakkı tanımaya bir anlayış “Muazzam Nizama” aykırıdır.
“Muazzam Nizam” ki Tanrı’nın insanoğluna verdiği yaşatma görevidir. Adaletle yönet, çevreyi koru, yeşili koru, bulunduğun her mekânı ve başka mekanları da yaşanabilir cennete çevirmektir. İlmin sahibi Tanrıdır’dır. Kullanıcısı insandır. Bunu yaşatmama alanlarında kullanan Müesses nizamlar, bir gün kendilerini de yakabilirler. Nitekim de bir virüs müesses nizamların sayısız planlarını alt üst etti. Haddini bilmek, hakkını istemek insanlığın ve nizam sahiplerinin görevidir. O da Adaletle olur. Kendini çok güçlü hisseden sömürge devletleri sadece teknolojik güçle diğerlerini köleleştirip kendilerini dünyanın efendisi yerine koyanlar Muazzam Nizamın insanlığa verdiği ilmin ahlakını unutmamalıdır.
Bunlardan her ülke geleceğin hesabını yaparken bizimde yapmamız gerekenler var. Yaşadığımız bu topraklarda sorumlular ve devlet adamlığı kendi çıkarlarını değil, toplumun ve ülkenin çıkarlarını düşünmek zorundadır. Türkiye’de son yıllarda birbirini kovalayan skandalların, acıların, utancın, zulümlerin, adaletsizliklerin yükselen dozunu devlet imkanlarıyla arttırmakla meşgul olanlar adaletten kurtulamazlar. Adalet bir gün herkese lazım olur. Asla unutulmaz zannettiğimiz olayları görmemek, bilmemek körlüktür. Adalet er veya geç herkese, suçlulara daha çok lazım olacaktır.
Yok edilen ağaçlar, yükselen gökdelenler, ayakkabı kutuları, talimat alan yargı, cinayetler, katliamlar hele içeri atalım da delil üretme arkasından gelir mantığı, belki müesses nizamının uygulamaları bugün için haksızları korur ama “daldaki yaprağın düşmesini kuruyunca kimse koruyamaz”.
Vicdansız bir ülke yaratanlara, birileri de vicdanı götürür. İnsan olmak sorumluluk bilincidir.
Bugün ülkemizde de ciddi manada virüsün sıkıntılarını her alanda yaşıyoruz. Çok büyük vakalar var, insanlarımız ölüyor. Korku, hiç düşünülmeyecek olan ibadet alanlarının yasaklanması zaruriyeti, resmi veya gayri resmi faaliyetlerin topluluktan bireye inmesi, ekonomik daralma, kurumların özellikle hastanelerin durumu, işsizlik, ticari alanların faaliyetlerinin durması ve her alandaki durgunluk her geçen gün yeni tehditler getirebilir. Asıl burada devlet adamlığı ve sorumluluk duygusu eski alışkanlıkların bırakılarak geniş çaplı bir uzmanlar kadrosu ile sabır ve sevindirici planların yapılarak, zorlamalardan vazgeçilmesi, inatlaşmaların devlet yoluyla yapılmayarak artık rıza toplumunu oluşturmak seçeneği geleceği inşa eder. Çok dönemler kışı, yokluğu, acıları yaşamış milletimiz bunu da başarmak zorundadır. Yeter ki devletine ve yöneticisine güvensin.
Herhangi bir siyasal sistemde, siyasal rejimde, ifade özgürlüğü kısıtlıysa, adalet saraylarında adalet işlemiyorsa, hapishanelerde yatanların çoğu kadın, yaşlı, asker, polis, çocuk niçin yattığını bilmiyorsa, avukatları bile savunamayarak bir korku içerisindeyse orada huzur toplumu yaratılamaz. Çekilen acıların ateşi alev alırsa yangını söndüremeyiz. Yazık olur ülkemize. Zulüm duygusu oldukça, öç duygusu devam eder. Unutulmayan izler, hayat boyu yeşerir ve kine dönüşür. Orada bilim ortamının oluşması, bilimin üretilmesi mümkün değildir. Yaşamak için ekmek-su neyse bilim için ifade özgürlüğü, özgür eleştiride odur. Ayrı fikirlerin çarpışması hakikati getirir.
Hayata küsmeden, hayata düşman olmadan ve onu inkâr etmeden ona bağla kalarak yaşamak hatta onu süslemek ve güzelleştirmek imkanını yaratabiliriz. İnsanın hasmı kendi iç dünyasıdır.
Titreyip kendimize, insanlığa dönersek Muazzam Nizamın emanetine iyilikte katkı sağlarız hem ülkemize hem dünyaya rol model oluruz. Aldığımız nefesi bile veriyorsak hiçbir şey bizim değildir.
Körler görenleri anlayamazlar. Sorma ne haldeyim, sorma kederdeyim çıkış kapısı akılla, bilimle adil yönetimle açılır. Tükettiğimiz değerlere acımak ağlamak yerine, keşfedeceğimiz iyi ve ahlaki değerlerin kaybolmuş nizamını bulalım ve uygulayalım.
Tanrı bize hayatı bütün tezatlarıyla vermiştir. Nasibimiz bu tezatları çözmekten ziyade, onlarla beraber yaşamak olsa gerekir.