7 Gün, 7 Gece, 7 Sema, 7 Çift, 7 Başak, 7 Kıtlık Yılı, 7 Zayıf İnek, 7 Besili İnek, 7 Yol, 7 Kapı, 7 Deniz, …
7 Rahip, 7 Trompet, 7 Kilise, 7 Mühür, 7 Kâse, 7 Yıldız, 7 Boynuz, 7 Başlı Canavar, 7 Ruh, 7 Kollu Şamdan, …
7 Çoban, 7 Oğul, 7 Uyur, 7 Bekçi, …
7 Kıta, 7 Nota, 7 Cüce, 7 Tepe, 7 Burç, 7 Harika, …
7 Bela, 7 Arşın Bez, …
Saymakla bitmez 7 ye olan vurgu…
Benim paylaşmak istediğim ise Adem’in çocuklarının bugün ulaştıkları sayıdır.
Tarihe not düşmek için
14 Nisan 2020
22:28 (UTC +3)
Bugünkü özelliklerimiz ile bilinen insanoğlunun mazisi bir on binli yılı ancak geçer. Gezegenin Jeolojik kronolojisinde bu süre bir göz kırpma miktarından fazla sayılmaz. İster 13, 8 milyar yıllık ilk patlamaya atfen başlatılan süre, ister ilk katı kabuğun yaşına bağlı 4,54 milyar yıllık süre, isterse de 545 milyon yıllık bilimsel ipuçları ile bildiğimiz Fanerozoik içerisinde kabaca son on bin yıl olan Holosen çok ama çok kısa olmakla birlikte bu dönemi karakterize eden canlı, öncekilerden çok ama çok farklıdır.
M.S.30 yıllarında Roma İmparatorluğu’na ait kayıt notlarında Dünya nüfusunun 55 milyon civarında olduğu belirtilmektedir. O dönemde Afrika Kıtası’nda 1 milyon civarında insan yaşadığı tahmin edilmektedir. Çin’de 60 milyon dolayında olduğu sanılan nüfustan hareketle Asya’nın diğer kısımlarında da 100 milyonun altında nüfus yaşadığı hesaplanmıştır. Amerika ve Okyanusya’da ise büyük nüfus kitleleri henüz mevcut değildi. Yaklaşık 2000 yıl önce yeryüzünde aşağı yukarı 250 milyona yakın bir nüfusun bulunduğu ve bunun da büyük kısmının Güneydoğu Asya’da yaşadığı söylenebilir.
1000 yılında 300; 1650 yılından 500 milyon olduğu genel kabul ile bilinen dünya nüfusunun yaklaşık iki misli olması için 650 yıl kat ettiği görülür. Bu tarihten sonra, dünya nüfusu hızlı bir gelişme sürecine girmiştir. 1 milyara 1802; 2 milyara 1927; 3 milyara 1961; 4 milyara 1971; 5 milyara 1987; 6 milyara 1999; 7 milyara 2011; 7,777,777,777 nüfusa ise 14 Nisan 2020 tarihinde erişilmiştir.
Yukarıda vurgulanan insanın dünyadaki nüfuslanma sürecinde artış ivmesinde üç büyük sıçrama dönemi dikkate değerdir. Buna göre:
I. sıçrama insanların alet yapmayı keşfetmesiyle gerçekleşmiştir. İnsanlar yaptıkları aletlerle yabani hayvanlarla mücadele etmiş, onları avlayarak daha iyi beslenmeye başlamış ve böylece daha hızlı çoğalma sürecine girmişlerdir.
II. sıçrama insanoğlunun yerleşik hayata geçişi ile yaşanmıştır. Bu dönemde insanlar tarım toplumuna geçişle birlikte, toprağı ekip biçmeyi, çeşitli ürünler yetiştirmeyi ve bunları stok yaparak kış dönemlerinde de rahat ve bol beslenmeyi başarmışlardır. Ayrıca hayvanları evcilleştirerek onların ürünlerinden faydalanmayı öğrenmiş ve daha fazla insanın beslenmesine yetecek alternatiflere kavuşmuşlardır.
III. sıçrama ise sanayi inkılâbı ile birlikte gerçekleşmiştir. İnsanlık tarihindeki en fazla nüfus artışı ise bu dönemi takiben yaşanmıştır. James Watt’ın 1763’de İskoçya’da buharla çalışan ilk motoru yapması, yeni bir devrin başlangıcı olarak kayıtlara geçmiştir. Bu dönemde sanayi sektörü gelişme kaydetmiş, hammadde kaynakları işlenerek yeni ürünlere dönüşmüş, üretim artmış, beslenme ve barınma varlıkları bollaşmış ve ülke ekonomileri büyümüştür. Tıp teknolojilerindeki gelişmeler başta olmak üzere, diğer teknolojik ilerlemelere bağlı olarak hayat standartları ve refah artışı ile birlikte insanların yaşam süreleri uzarken, bebek ölüm oranları ise azalmaya yüz tutmuştur. Sanayi devrimi ile birlikte batıda demografik devrim de yaşanmıştır. 1650 yılında dünya nüfusunun %18,3’ünü oluşturan Avrupa, 1850’de bu payını yüzde 22,7’ye çıkarmıştır.
Sanayi inkılâbından sonra başlayan hızlı nüfus artış trendinin 1950’den sonra kısa bir sürede katlanarak büyümesi, nüfus patlaması olarak tarihi kayıtlara geçmiştir. 1844’de ilk telgraf işletmesinin açılması, 1876’da telefonun icat edilmesi ve en nihayet bilgisayarın icadı ve internetin 1994’te tüm dünyada yaygınlaşmasıyla birlikte bilişim ve etkileşim unsurları dünyayı bir köy haline getirmiştir. Bu iletişim teknolojileri sayesinde birbirinden uzak fabrikalar ve şirketler bir yerden kolaylıkla yönetilebilmiş ve dünyanın farklı yerlerindeki insanlar eş zamanlı birbirleri ile iletişim kurabilmiştir. İnternetin de kullanılmaya başlanmasıyla yenilik ve değişimlerden küçük bir grup değil, dünyanın tamamı faydalanmaya başlamıştır. Bu süreçte tarımdaki gelişme, endüstrileşme ve teknolojik gelişmelerin yaşam koşullarını iyileştirmesi, tıp bilimindeki gelişmelere bağlı olarak doğum oranlarının artması ve ölüm oranlarının azalması gibi nedenler bu muazzam nüfus patlamasını sağlamıştır.
Yüksek doğum oranları nedeniyle Afrika Kıtası’nda hızlı nüfus artışı yaşanmaktadır. Kuzey Amerika nüfusu ABD ve Kanada’nın aldığı göçler nedeniyle artmaktadır. Güney Amerika kıtasında da yüksek doğum oranlarına bağlı olarak nüfus artışı yaşanmaktadır. Avrupa Kıtası’nda doğum oranlarının azalmasından dolayı nüfus artış hızı düşmektedir. Avustralya yerleşme bulunan kıtalar arasında en az nüfuslu olanı olmaya devam etmektedir. Antarktika’da ise bilimsel amaçlı çalışmaların dışında nüfus ve yerleşme mevcut değildir.
İsveç, Norveç, Fransa, Almanya, Hollanda gibi ülkeler nüfus artış hızını yükseltmek için nüfus politikaları uygularken; Çin, Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Endonezya gibi ülkeler nüfus artış hızını azaltmaya yönelik adımlar atmaktadır. Yine şimdiye değin nüfusun hızla artması ancak doğal kaynakların aynı oranda artmaması düşüncesiyle açlık ve gelecek için kaygılanan insan tarımda bilimsel ve intansif teknikler kullanmasından, var olan bir organizmanın genetik yapısında değişiklik yapmasına kadar bir dizi yöntemlerle bu korkusunu aşmış gibi gözükmektedir.
Tam da 2050 yılında dünya nüfusunun 10 milyarı bulacağının varsayıldığı bu günlerde, bir virüs karşısında dünyadaki varlığının pamuk ipliğine bağlı olduğunu fark eden insan tekrar kitlesel yok oluş korkusuna kapılmış ve haşeratı ortadan kaldıracak Yed-i Beyza’yı beklemeye koyulmuştur.