Tarih 15 Temmuz 2016. Sekiz yıl önce bugün15 Temmuz akşamı ülkemiz karanlık saatler yaşadı. O gece tam olarak anlam veremediğimiz onca hadiseye tanıklık ettik. Türkiye’nin üzerine kâbus gibi çöken karamsar bir sosyal iklimi teneffüs etmeye başladık ancak insanlar cereyan eden olaylara dair anlatılan hikayeye tam olarak ikna olamıyordu. O günlerde resmi görüşün dışında bir şey iddia etmek, aksi bir beyanda bulunmak da adeta suç sayılıyor, iddia sahibi linç ediliyordu. Görevden almalar, göz altılar, tutuklamalar, göz altında yapılan ve medyaya servis edilen işkence görüntüleri toplumun gözünü korkutmuştu. Resmi görüşün hilafına beyanda bulunmak isteyenler de kuş diliyle konuşuyorlardı.
Aradan sekiz yıl geçmesine rağmen halen 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonun raporu yayınlanmış değil.
Başta komisyon başkanı ve yardımcısı olmak üzere heyette bulunan milletvekilleri de raporun arkasına düşmediler, kısa itiraflarla geçiştirdiler. Komisyon başkanı Reşat Petek raporu dönemin TBMM başkanına teslim ettiklerini ifade ederken başkan yardımcısı Selçuk Özdağ ise bir gazetecinin “bu raporun ‘fetöcülerin’ işine yarayabileceği endişesiyle yayınlanmadığı iddia edilmektedir, bu doğru mu?” sorusuna karşılık ‘evet’ diyerek itirafta bulunmuştu.
Komisyonda görev yapan CHP milletvekili Aykut Aydoğdu, bugün Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’ın “Hükümet 15 Temmuz’u 4 ay önceden biliyordu” ifadesini teyit ederek X hesabında şöyle bir açıklamada bulunmuş: “TBMM’de benim de üyesi olduğum Darbe Araştırma Komisyonu bu yüzden kapatıldı ve hazırlanan rapor da yayınlanmıyor. Bu hain darbe girişimi tam olarak aydınlatılırsa siyasi tarihimizin en yıkıcı depremine şahit oluruz. Bu yüzden karanlık bırakılıyor.”
CB Erdoğan da bugün bir 15 Temmuz anma programındaki konuşmasında “Bu darbe girişimi bir tiyatrodur diyenleri kıyamete kadar affetmeyeceğiz” diye beyanda bulunmuş.
Madem öyle, bu durumda kendisine ve arkadaşlarına düşen, “darbe girişimi tiyatrodur” diyenlere şunu söylemektir: Hodri meydan! Herkes ne biliyorsa buyursun açıklasın. İşte bu da TBMM Darbe Araştırma Komisyonunun Raporu. Bunun dışında darbe ile ilgili karanlıkta kalan hangi nokta varsa sorabilirsiniz, cevaplandırmaya hazırız.”
Böyle bir çağrıda bulunmazsanız, bu darbe girişiminin karanlıkta kalan tarafları hiçbir zaman açıklığa kavuşamayacak ve insanlar da ileri geri konuşmaya devam edeceklerdir.
Tabii ki bu darbe girişimiyle ilgili olarak bilinmeyen, yeterince açıklığa kavuşturulamayan veya birbirini tutmayan, çelişen beyanlar nedeniyle zihinlerde sorular oluşmaya devam edecektir. Bugüne kadar iktidar mensupları ve taraftarları bu hususlarla ilgili soru soranları, şüphelerini dile getirenleri azarlayarak, paylayarak lince tabi tuttular. Bilinmelidir ki iktidarın maşeri vicdanda karşılık bulmayan açıklamaları hiçbir zaman tartışma, çekiştirme dışı kalamaz. Bu yüzden “affetmeyeceğiz” gibi hamasi beyanlarla “bu bir tiyatrodur” diyenlerin önü kesilemez, şüpheler son bulamaz..
İnsanlar soru sorduğunda size düşen açıklıkla cevaplamaktır, bir kabus gibi geçen 15 temmuz gecesini vuzuha kavuşturmaktır.
15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu Raporu Neden Yayınlanmadı?
Öncelikle cevap verilmesi gereken en önemli soru bu.
Daha sonra aşağıdaki soruların cevaplanmasına geçilmelidir:
1.Darbe teşebbüsü gecesi devletin en önemli bürokratik birimlerinin başında bulunan Genel Kurmay Başkanı, MİT Müsteşarı, Kuvvet komutanları neden komisyona gelip ifade vermediler, mahkemelerde tanık olarak dinlenmediler?
2.Ülkenin Cumhurbaşkanı, o gece ne Genel Kurmay Başkanı ve ne de MİT Müsteşarı tarafından bilgilendirilmediğini, gelişmeleri eniştesinden öğrendiğini” ifade ediyor. Bu önemli bir zafiyet değil midir? Normal şartlarda o gece görevlerini ihmal eden bu şahıslar hakkında hukuki takibat yapılması ve görevlerinden azledilmeleri gerekmez miydi? Aksine bu şahısların konumlarının daha çok güçlendirildiğini ve taltif edildiklerini gören halkın o geceki beyanlarınıza güvenmelerini, itimat etmelerini beklemeye hakkınız olur mu?
3.Darbe yargılamalarında şeffaf olduğunuzu, hakim güvencesinin tam olarak sağlandığını iddia edebilir misiniz?
4.Darbe girişiminden sonra darbeyle yakından uzaktan alakası olmayan önceden fişlenmiş yüzbinlerce kamu personelinin, hukukun esas ve usulleri askıya alınarak, inceleme ve soruşturma süreçlerine riayet edilmeyerek kitlesel olarak gözaltına alınmalarını ve tutuklanmalarını nasıl izah ediyorsunuz?
5.Bu teşebbüs eğer demokrasiye ve millet iradesine karşı organize edildiyse sonrasında hızlı bir şekilde tekrar normalleşmeye, demokratik sisteme, hukuk düzenine dönülmesi gerekmiyor muydu? Başarılı olan darbelerde bile 3-5 yıl içinde demokratik teamüllere ve hukuk devleti anlayışına dönülmüşken başarıya ulaşmayan 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında daha çok antidemokratik bir sisteme yönelindi ve hukuk devleti anlayışından uzaklaşıldı. Size “Allah’ın lütfu’’ bu muydu?
15 Temmuz tam olarak aydınlatılmamıştır. Belki yüzlerce, binlerce karanlık, gri noktaları vardır. Yargılama süreçleri hukuk devleti anlayışıyla yürütülmemiş, birtakım insanlar suçlanmış ama kanıtları tam olarak ortaya konulamamıştır. Hadiselerin yaşandığı günde tepe noktalarda görev yapan sivil ve askeri bürokratlar ne mahkemelerce ve ne de TBMM’de kurulan soruşma komisyonunca ifadeye çağırılmamış, çağrılanların bir kısmı da gelmemiştir. Karanlık noktaların aydınlanması için ifadelerine en çok ihtiyaç duyulacak olan bu kişiler ya ifadeye çağırılmamış ya da çağrıldıkları halde gelmemişlerdir. Bir ülkede askeri darbe girişimi yapıldı ve sonucunda can ve mal kaybedildiyse ilk olarak ifadesine başvurulması gereken kişi ordunun başındaki zat yani, genel kurmay başkanı olmalıydı. Eğer siz onu koruma altına alıp ifade vermekten kaçırırsanız bu nasıl olumlu yorumlanabilir? Üstelik TBMM’de kurulan komisyonun aylarca yürüttüğü çalışmanın sonunda hazırlanan rapor da kaybettirilmiş ve kamuoyu ile paylaşılmamışken olup bitenleri resmi söyleme uygun yorumlamak hukuk anlayışının köküne kibrit suyu dökmek demektir. Bu yangından doğru bilgiyi kaçırmak, gizlemek akla bin bir ihtimali getirir.
Kendi ordusuna sahip çıkamayan, kontrolü elinde tutamayan ve istihbarat elde edemeyen bir genel kurmay başkanı başarısızdır ve sorumludur. Bu mevzunun mantığı da budur. Bırakınız bunun hesabını sormayı tam aksine bu kişi taltif edilerek ülkenin savunmasından sorumlu bakan yapılmıştır. Bütün bunları nereye koyacağız, nasıl yorumlayacağız? Ki bunun gibi aydınlanmayı bekleyen yüzlerce mevzu var. İktidar, dikkatlerin bunlar üzerinde yoğunlaşmasından çekiniyor, ayrıntıları konuşturmuyor ve “buna tiyatro demeyin” diye halkın ağzını kapatıyor.
Bütün bunlar olurken kimse bizden resmi beyana itibar ederek birilerini suçlamayı, mahkûm etmeyi beklemesin. Şahsen olayları objektif takip eden birisi olarak halen ortada duran yüzlerce karanlık noktadan dolayı vicdanım müsterih değildir. Binlerce insan sudan gerekçelerle işlerinden, aşlarından edilmişlerdir. Mer’i yasalara göre suç sayılmayacak bir sürü gerekçe üzerinden bu kadar insan haksızlığa, hukuksuzluğa maruz bırakılmışsa bunu onaylamamız mümkün olamaz.
Aradan sekiz sene geçmesine rağmen halen anti demokratik süreçlerle kişi hak ve hukukları çiğnenmeye devam edilmektedir. Bunları her vesileyle dile getirerek iktidarı hukuka uymaya davet ettik.
Bu yazı yine birilerini bir şeyler yakıştırmaya teşvik edecek. Ne olursa olsun dün de bugün de şiarım şudur: “Kim olursa olsun, zalime karşı mazlumdan yana” duruşumuzla adil şahitler olmaya devam edeceğiz. Rahmetli Mehmet Akif’in deyişiyle:
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Vicdanımızı henüz yitirmedik, birilerine yaranmak, tabasbus etmek için haksızlığa, hukuksuzluğa meyledemeyiz. Yeterli bilgiye sahip olmadığımız hususlarda yargılarda bulunamayız.
Dostlarıma da tavsiyem odur ki, lütfen ezberlerinizi bozun , yeterince bilgi sahibi olmadığınız hususlarla ilgili olarak kişileri suçlamayın, haklarına girmeyin, sonra helalleşmeniz mümkün olmayabilir.
15 Temmuz’un karanlıkları aydınlanmadan, hakikat tam olarak anlaşılmadan, hakları, mazlumların hak ve hukukları iade ve tazmin edilmeden bu ülkeye hukukun, demokrasinin hakim olması mümkün olamaz.