Bütün mesele, amaçla aracın yer değiştirmesidir. İlim ve ahlak ehli erdemli bir insanın siyaset yapmadaki temel amacı, saikı, yönetmeye talip olduğu toplumu daha adil bir şekilde nasıl yönetebileceğini; hangi vasıta ve araçlarla bunu yapabileceğini, başarabileceğini ve bu araçların / vasıtaların ne kadar meşru, helal ve ahlaki olup olmadıklarını düşünebilme samimiyet ve ciddiyetinde olmaktır.
Amaç / hedef, ne kadar meşru ve ulvi olursa olsun, o amaca / hedefe ulaşmak için kullandığınız bütün araçların da helal ve meşru olması gerekir. Aksi varit olursa hedeflediğiniz menzile ulaşsanız bile oradan topluma adalet, mutluluk ve saadet sunamazsınız. Çünkü bu mevzunun kanuniyeti bunu gerektirir.
Siyasetteki temel amaç, toplumu adalet, güven ve şeffaflıkla idare etmektir; mutluluk ve saadetini temin etmektir.
Ne yazık ki, çok partili siyasal sisteme geçişten bir süre sonra siyaset kurumu bir takım kötü niyet sahibi insanların ihtiraslarına kurban edilmiş ve halen edilmeye devam edilmektedir. Siyasal mücadelede zaman zaman ne yazık ki araçlarla, amaçlar yer değiştirmektedir. Amaçlar araç; araçlar amaç kılındığında da bugün olduğu gibi topluma faturası ağır olmaktadır.
İktidarda uzun süre kalabilmek için her türlü yöntemi mubah gören bir siyasal anlayış Türkiye siyasetinin alameti farikası olmuş. Bugün yapılan itiraflar da gösteriyor ki, yıllardır Türkiye siyaseti yeraltı mafyasıyla kol kola yürümüş.
Toplum sadece dört yılda bir sandık başına gidip demokrasicilik oynamış. Yani bu toplum uzun yıllar aldatılmış; sahneye konulan oyunların figüranı kılınmış. İktidar tarafından ülke varlıkları toplum yararına kullanılmak yerine bir avuç yeraltı mafyasını mutlu etmek için kullanılmış ve bu yönde çaba sarf edilmiş.
Siyasal organizasyonlar şuna inanmış; evet halkın oylarıyla iktidar oluyoruz ama o iktidarda uzun ömürlü olabilmek için derin güçlere yaslanmak; onların iştihalarını tatmin etmek gerekiyor. Ama ihmal edilen şudur; onları mutlu etmek, tatmin etmek mümkün değil; Yedi başlı ejderha hikayesinde geçtiği gibi siz onlara verdikçe onlar sizden daha fazlasını isteyeceklerdir. Paçayı kaptırırsanız; yakayı kurtaramazsınız. Sopanın ucunu göstererek tehditlerinde ciddi olduklarını ihsas ederler. Tıpkı dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’a yaptıkları gibi…
Şimdi duyumlarım ve tecrübelerim üzerinden şöyle bir simülasyon yapmış olayım;
Yıllardır şu veya bu şekilde iktidardan uzak tutulan ve kendilerince “İslamcı siyaset” yaptıkları iddiasında olan mevcut iktidar aktörlerine şu empoze edildi; “İktidarda kalmanız ve uzun yıllar orada ömür sürmenizin temel şartları, gereklilikleri, zorunlulukları şunlardır:
- ABD’yle ve oradaki birtakım uluslararası lobilerle, oligarklarla iyi ilişkiler geliştirmeniz; onlarla zımni birtakım anlaşmalar yapmanız gerekir.
- Yerli sermayedarları, oligarkları mutlu etmeniz; en azından bir kısmını yanınıza çekmeniz gerekir.
- Güçlü bir sermaye birikimi yapmanız; onun için de birtakım sermaye gruplarıyla zımni anlaşmalara varmanız gerekir. Bununla birlikte kendi sermayedarlarınızı da inşa etmeniz lazım.
- Derin güçlerle, en azından vesayet zayıflayınca kadar “ayıya dayı” deme misali onlarla iyi geçineceksiniz; yer yer onlarla yine zımni anlaşmalara varacaksınız.
- Siyasetin / yönetimin en önemli araçlarından birisi olan “medyayı” kontrol etmek veya kendi medyanızı inşa etmek için sermaye birikimi yapmanız lazım. Unutulmamalı ki, herkesin bir satın alma maliyeti var; elinizde yeterli sermaye varsa çok az kimse hariç herkesi satın alabilirsiniz.
- Bunları yaparken düşmana karşı takiyye yapmanın mubah olduğunu bileceksiniz. Yani hakkı temsil eden sizler; karşınızdaki düşman güce karşı her türlü takiyyeyi meşru göreceksiniz. Asli hedeflerinizi gizleyip, demokrasicilik oynayacaksınız. Hedefe vardığınızda demokrasi treninden ineceksiniz.
- Sürecin meşruluğuna, helalliğine fetva verecek din adamı sınıfınız da olacak.
Evet, bu maddeler ve ilave edilecek benzer onca şartı yerine getirerek iktidar olabilir, orada uzun yıllar kalabilirsiniz ama asla hakkı ve adaleti inşa edemezsiniz.
Başarı dediğimiz şey, meşru ve helal vasıtalarla yapılan bir mücadele sonunda elde edilen mevzidir. Aksi takdirde yani, helal olmayan vasıtalarla elde edilen sonuçlar sadece arızi başarılardır. Ve bu yöntemle varılan yerden hak ve adalet yerine zulüm üretirsiniz.
İşte bugün bu durumu net olarak gözlemliyoruz. Dün de bugün de yeraltı mafyası ve derin güçlerle girilen ittifakların bu ülkeye ne kadar büyük bir maliyeti mal olduğunu ne yazık ki, hukuk kurumlarından değil, yeraltı dünyasının (mafyanın) itiraflarından öğreniyoruz, anlıyoruz. Nesillerin geleceği heba edilmiş.
Bölgesinin en güçlü ülkesi olmaya namzet Türkiye, bugün beş kuruşa muhtaç hale getirilmiştir. Elbette bu durum sadece bugünün meselesi de değildir; yılların birikiminin ve oynanan büyük vurgunun ve talanın sonunda varılmış olan iflastır; tükeniştir.
Eskiler ne güzel söylemiş; “Arkadaşını söyle senin kim olduğunu söyleyeyim.” Kimle beraber yatıp kalkmışsanız bir süre sonra onların huyuyla huylanıyorsunuz; onların ahlakıyla ahlaklanıyorsunuz. İktiranız da mafyatik bir yapıya dönüşebiliyor.
İşte aslında önceden bizce bilinen ve fakat şimdi herkesçe bilinen bir örnek önümüzde büyük bir ibret levhası olarak duruyor. Bu ülkenin Başbakanı bir yabancı ülkeye gidiyor, mafya elemanlarıyla kumar masasına oturuyor; kumar oynarken ağzı burnu kırılıyor ve toplumun bunu duymaması için her türlü ahlaksız, hukuksuz eyleme, uygulamaya başvuruluyor. O gün, o günden önce ve bugün aynı düzenle devam edip geldiğimiz yer burasıdır. Bu ülke uzun yıllardır bu ahlakla yönetildi.
Onun için diyorum ki, ilk önce siyasetin ahlakıyla başlayalım. Eski gelenek, ahlak ve alışkanlıklar üzerinden sürdüreceğimiz siyaset, yine bizi getirip benzer kapılara bırakır. Edindiğimiz tecrübeyle geleceğimizi her türlü kötülükten pislikten arındırarak yeniden bir inşa süreci başlatalım.
Bu zor bir ameliye değil. Yapılacak şey, sağlam ve sahih bir niyet ve buna uygun bir eylemlilik hali. Sabırla ve sürekli bir mücadele azmiyle bunu başarmak mümkün ve daha önemlisi başarmak zorundayız. Aksi takdirde 21. Yüzyılın sonunda kaybeden toplumların hanesine kaydedilmiş oluruz. Allah muhafaza…