Malum daha önce Londra Belediye Başkanlığına Hint kökenli bir Müslüman seçilmişti. Son günlerin sosyal medyada en çok paylaşılan haberlerinden birisi de, Pakistanlı bir baba ve Kenyalı bir anneden doğan Hamza Yusuf’un İskoçya Başbakanlığına seçilmesiydi.
İskoçya halkı için muhtemelen sıradan bir siyasal tercih. Bizim gibi Müslüman toplumlarda ise hayreti mucip bir haber. Nüfusun çoğunluğunun Hristiyan olduğu bir toplumda Müslüman bir başbakan… Hele hele Hamza Yusuf’un başbakanlık konutunda İslami bir hayat yaşayan ailesiyle birlikte teravih namazı kılarken cemaate imamlık yapması ve buna ait fotoğrafları bir çekinceye takılmayarak paylaşması ilginçtir.
Bir an için empati yapalım ve Türkiye’de göçmen bir Hristiyan’ın başbakan olduğunu varsayalım…
Bu toplum bunu nasıl karşılardı? Sindirebilir miydi?
Çoğunluğun bunu yapabileceğine hiçbir ihtimal vermiyorum.
Bu seçimin bana hatırlattığı temel bazı hakikatleri bu vesileyle kısaca paylaşayım.
Önce dindar muhit açısından bakalım; Müslümanların çoğunluğu teşkil ettikleri toplumlarda böyle bir seçenekle karşılaşıldığında farklı bir din mensubunun başbakan seçilmesi, ne kadar kabul edilebilir ve sindirilebilir? Kişinin adil, dürüst, güvenilir olmasını ve yönetim tecrübesi ile ehliyetini ispatlamasını tercihimiz için yeter sebep olarak görebilir miyiz? Yoksa Müslüman milliyetçiliğiyle -haşa- “melek olsa dahi seçmeyiz” mi deriz? Kanaatimce muhtemelen böyle yaparız.
İkinci önemli husus ise, sözkonusu başbakanın hiçbir çekince duymadan İslami kimliğiyle ilgili fotoğrafları paylaşmasıdır.
Bu ülkenin laik/seküler çevreleri başbakanlık konutunda başbakanın bir gurup cemaate teravih namazı için imamlık yaparken fotoğraflanmasını ve bu görüntünün sosyal medyada paylaşılmasını ne ölçüde normal karşılayabilirlerdi?
Başbakan Hamza Yusuf bunu yaptığında İskoç halkı kıyama kalkarak “laiklik elden gidiyor” demiyorlar. Başbakanlık konutunda bir dine / bir inanca mensup insanların dini ritüellerini icra etmelerini ve bunu da sosyal medyada paylaşmalarını laiklik açısından bir problem olarak görmüyorlar. Muhtemeldir ki Başbakan Hamza Yusuf da o fotoğraflarla kendi özelini ve doğallığını paylaşmak istemiştir. O yüzden de bunda bir mahsur görmemiştir. Nüfusun önemli bir çoğunluğunun Hristiyan olduğu bir ülkede de aksi düşünülemez zaten.
Peki Türkiye gibi bir ülkede benzer bir durum nasıl karşılanırdı? Yani, başka bir dine mensup bir yönetici dini bir ritüelini başbakanlık konutunda icra etse ve bunu da fotoğrafla kamuoyunda paylaşsaydı ne olurdu?
Muhtemelen birtakım müfrezeler harekete geçip, ortalığı ayağa kaldırırlar, bir takım silahlı güçleri meşru yönetimi devirmeye davet ederlerdi. Bir kesim “Laiklik elden gidiyor”, diğer bir kesim ise “din elden gidiyor” diye yaygara yapar, ortalığı velveleye verirlerdi.
Halbuki İskoç Başbakanının bu paylaşımı sebebiyle İskoçya’da hiçbir olumsuz tepki sözkonusu olmamıştır. Orada ülkeyi yönetmeye ehil bir kişinin özel hayatı ve tercihleri kimsenin ilgisini çekmemiştir. Onlar için önemli olan kişinin yönetme ehliyet ve kabiliyeti ve ona duydukları güvendir. Bir yönetici için bunlar yeterli değil mi?
Bu olay bana adaşı olan Hz. Yusuf’un kıssasını hatırlattı. Malum o da Mısır kralı, saray erkanı ve halk üzerinde sağladığı güven ile Mısır sarayına vezir olarak atanmıştı. Orada icra ettiği adil yönetimle başta saray erkanı olmak üzere Mısır Halkı ve periferdeki halkların Müslüman olmasına vesile olmuştu.
Onun için yine tekrarla ifade ediyorum; bir yöneticinin inancına yapabileceği en büyük hizmet, halkına adil davranması ve onlara güven telkinidir. Özellikle bizim gibi Ortadoğu toplumlarında halklar, “idarecilerinin, önderlerinin anlayışı ve ahlakı üzerinedirler.”