Bu ülkenin tek bir meselesi var, diğer tüm problemlerimiz bu ana meseleden neşet etmektedir. Ana mesele, ülkenin kubbesini ayakta tutan ana sütün olan adalet / hukuktur. Eğer hukuk damarı diğer organları kanla sulayamazsa kanın ulaşamadığı organlarda kriz halinin oluşabileceği muhakkaktır.
Uzmanların çoğu bu gerçeğin farkında olmasına rağmen görece tali problemleri ayrıştırarak, ayrı kategorilerde tartıştırarak, ihtilaf alanlarını çoğaltarak hukukun işlevsizleştirilmesi probleminin çözümünü sonuçsuz bırakmaktadırlar. Halbuki doğru olan, öncelikle bir ehem, mühim sıralaması yapmaktır. Eğer bir ülkenin ana atardamarı olan hukuk / yasalar işlevlerini yerine getirmiyorsa ve siz yeterli kanın ulaşmamasından etkilenen organlara odaklanmaktaysanız onların hastalıklarını pansuman tedbirlerle belki kısmen giderebilirsiniz ama durum değişmediği sürece diğer organlar problemden etkilenmeye devam edecektir. Önemli olan ana sebebi ortadan kaldırmaktır. Primer odağı kontrol altına alıp onun problemini izale edersek ona bağlı gelişen komplikasyonları daha kolay bir şekilde ortadan kaldırabiliriz. Problemleri ayrıştırarak, teferruata boğdurarak, zaman zaman entelektüel budalalığa kurban vererek hakikatin merkezinden uzaklaştırıp, çözümünü zorlaştırmaktayız. Daha kısası, kendi çabalarımızla kolayı zor kılmaktayız.
Toplumu oluşturan katmanlar detayda, teferruatta olmasa da herkes için tartışmasız faydalı olan o tek başlık (adalet / hukuk) üzerinde anlaşabilirler. Buradaki en önemli hikmet, adaletin / hukuk devletinin toplumsal barışa, berekete, refaha ulaşmada nasıl bir rol oynadığını topluma göstermek ve sonuçlarını yaşatmaktır. Adalet kolonunu inşa ederek kubbeyi yere koymadığımızı gören toplum, yönetme ustalıkları test edilmişlerin yönetiminde her türlü tali meselenin de çözüme kavuşacağına itimat ederek geleceğini inşa ederken onlara destek ve yardımda bulunacaktır.
Hukuk ve ahlak iki akraba kavramdır, birbirinden ayrılmaz. Bu ikisi yeryüzünde düzen içinde yaşamanın iki temel kaidesidir. Gerek ahlak gerek hukuk kuralları insan davranışlarını yönlendirmek ve düzenlemek için öngörüldüğünden normatif niteliktedir. Ahlak kuralları iyi davranışın, hukuk kuralları ise haklı davranışın ne olduğu sorularına cevap verir.
Bu ülkede bir ahlak inkılabı gerçekleşmeden hukuk kurallarının sanki bir üretim mekanizmasının kusursuz işleyerek bir ürün ortaya çıkarması gibi adil bir şekilde uygulandığını gösteren bir sonuçla karşılaşamayız. Bunun için öncelikle üretim prosesesine koyacağımız ham verinin ne kadar saf, temiz ve helal olduğunu kontrol etmek ve daha sonra da o prosesi gerçekleştirecek olan makinaların ne kadar ilme ve fenne uygun olduğunu, çalıştığını denetlemek gerekir.
Ülkenin sosyal iklimini ahlak ve hukuk üreten bir seviyeye ulaştırmadan, o ülkenin iyilik, güzellik bitirecek toprağını işlemeden ve işlenen toprağa sağlam, güçlü tohumlar serpiştirmeden ülkenin yeni bir cumhuriyetle taçlanması mümkün olamaz.
Politik simsarların yalana, sihre, aldatmaya, oyalamaya dayalı nutuklarıyla bugüne kadar sürdürülen siyaset uygulamaları topluma barış ve mutluluk temin etmemiştir. Sadece gelip geçici aldatıcı bir serap gibi toplumu yalayıp geçmiştir.
Toplumsal çeşitlilik bir ülke için zaaf değildir, akılla, hikmetle desteklenen bir siyaset için zenginliktir. Herkesin mutluluğunun, saadetinin, bir başkasının mutluluğundan, saadetinden geçtiğini akledebilirsek hiçbir dini ve etnik asabiyeye kapılmadan herkes için hukuk ve özgürlük talebinde bulunursak, “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” erdemine erişiriz.
İnsan toplulukları olarak tüm farklılıklarımıza rağmen pekâlâ ortak kelimemiz olan “adalet” üzerinde ortaklaşabiliriz. Ülke idaresinin binasının temelini bu ortak harçla atabiliriz. Bunu başarabilirsek bugün konuştuğumuz, tartıştığımız, ayrıştırdığımız onca detay problemimizin kendiliğinden çözüme kavuştuğunuzu göreceğiz.