Facebookta fikir ve düşünce özgürlüğü bağlamında yaptığım kısa bir paylaşımın altına bir dostum da konu ile ilgili bazı ayetleri paylaşmış.
Ayetler şunlar:“Eğer kulumuz (Muhammed)e indirdiğimiz (Kur’ân)dan şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah’tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz.” (2:23)
“Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek gözleri veya işitecek kulakları mı var? De ki: “Haydi çağırın o ortaklarınızı, sonra bana istediğiniz tuzağı kurun ve elinizden gelirse göz açtırmayın.” (7:195)
“Onu o (peygamber) uydurdu” mu diyorlar? De ki; “Haydi siz de onun gibi bir sûre getirin ve Allah’dan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onu da yardıma çağırın. Eğer sözünüzde sadık iseniz (bunu yapın).” (10:38)
Yoksa “onu kendi uydurdu” mu diyorlar? O halde sen de onlara de ki: “Haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin. Allah’dan başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız” (bunu yaparsınız) (11:13)
Buda benim ilavem olsun:
“Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onunla iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı?Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, kesin kanıtınızı getiriniz.” (27:64)
Sözkonusu paylaşımıma gelen bazı yorumlarda, yorum sahipleri, bahsekonu ilahiyatçının düşüncelerinin, fikri açıklama özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini savunarak kendisine gösterilen ve lince varacak derecedeki tepkiyi haklı bulduklarını ifade etmişlerdir.
Evet, çok hassas bir mevzu olduğunun farkındayım. Çok ufak bir nüansın bile konuyu mecrasından çıkaracağı endişesini taşıyorum. Mevzu din olunca bin düşünüp bir konuşmak lazım. Burada önemli olan, sizin ne demek istediğinizden çok, muhataplarınızın ne anladığıdır. Hele hele bulundukları alanlarda fikir ve düşünceleriyle öne çıkanların daha çok tartarak, ölçerek konuşmaları beklenir.
Konunun bir boyutu bu. Diğer boyutu ise, kişilerin düşüncelerini hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeyerek rahatça ifade edebilmeleridir. İfade özgürlüğünün önüne konulan her bariyer, fikri obezliğe yol açar. Toplumdaki farklı düşüncelerin seslendirilmesinin önüne geçilir. Bu da fikri terakkiyi / gelişmeyi durdurur. İnsanların düşüncelerini açıklarken her hangi bir zecri müeyyideye maruz kalma gibi bir endişeleri olmamalı. Düşüncelerinin mahiyeti ne olursa olsun, bırakınız açıklasınlar.
Peki, yasaklarsanız ne olur?
O fikri öldürür müsünüz?
Hayır! Tam aksi yasaklanan her düşünceye ilgi ve alaka saikını yükseltirsiniz. Belki de o düşünce sahibine hak etmeyeceği payeler kazandırırsınız. Hâlbuki açığa vurulsa müzakere imkanı olacak. O fikri, yine fikirle hükümsüz bırakma gibi bir imkan doğacak. Bu bir güven meselesidir. Eğer fikrinizin haklılığına inanıyorsanız, güveniyorsanız, yasakları değil, müzakereyi savunursunuz. Tıpkı Allah’ın ayetleriyle koyduğu ölçü gibi…Evet, Allah, varlık âleminin yaratıcısı olmasına rağmen mesajına itiraz edenleri, inkâr edenleri Peygamberi üzerinden müzakereye ve ispata davet ediyor. “Elinizde, dilinizde, hafızanızda ne varsa haydi getirin” diye meydan okuyor.
Dolayısıyla Allah’ın kitabına ve Peygamberine iman iddiasında bulunanların bu ayetler bağlamında düşüncelerini tekrar gözden geçirmeleri gerekmez mi?
Kuran’ı Kerim bize yol, yöntem / metodoloji öğretiyor. Peygamber de her vesileyle Kur’an’ın bu düsturunu müzakere metodolojisi olarak pratiğe etti. Herkesle konuştu. Herkesi konuşturdu. Kimseden yüz çevirmedi. Kimsenin sözünü kesmedi. Hiçbir soruyu cevapsız bırakmadı. Soru soranın kimliğine, fakir / zayıf veya güçlü / zengin diye bakmadı. Herkesin sözüne kıymet verip sabırla dinlediği için muhalifleri Ona ‘kulak’ lakabını taktılar. Sırf onu tuzağa düşürmek için soranların sorularına bile muhatabını rencide etmeden, saygı kuralları içerisinde hikmetli cevaplar veriyordu. O, kimseye hakaret etmedi, kimseyi düşüncelerinden dolayı küçüksemedi, rencide etmedi. O Peygamberin ümmeti olarak bize ne oluyor ki, din adına, dinin sahibinin rızasına muhalefeten bu kadar kabalaşabiliyoruz?
Kişinin fikir ve düşünceleri ile ilgili olarak karşı teziniz varsa buyurun ifade edin. Ancak, kişileri düşüncelerinden dolayı linç etmeyin, düşüncelerini açıklama hürriyetlerine tahdit koymayın. Buna müsamaha göstermek, tepkisiz/seyirci kalmak -Allah muhafaza- fikri engizisyona giden yolun açılması demektir. Bundan endişe ederim, korkarım. Bugün ona bunu reva görenler, yarın size, bize de aynı yöntemi uygularlar. Ne yazık ki, bu ülkede azınlıkta olsa böyle bir azgın güruh var.
Meşhur papazın motto cümlesi; “Karşımdaki insanın düşüncelerine katılmıyorum ama onun da kanaatlerini ifade etmesi için gerekirse canımı vermeye hazırım.”x
Herhalde burada temel problemimiz, fikir ve düşüncelerimizle ilgili güvensizliğimiz, kuşkularımızdır. Öz güven yoksunluğumuzdur. Öyle olunca da böyle saldırganlaşabiliyoruz.
Kolay olanı tercih ediyoruz; Düşünceye, fikre, savunma alınmaksızın mahkûmiyet! Hâlbuki kişinin ifadelerinin ilmi ve ahlaki bir mesnedi yoksa ve bunu da sizler idrak etmişseniz size düşen yine ilim ve hikmet dairesi içerisinde reddiye yapmaktır. Ki bir yazılı belgeye dönüşsün. İnsanlar da iki fikir arasındaki farkı idrak edip, tercihte bulunsunlar.
Bir Müslüman bir başka Müslüman’ın iman bekçisi değildir. Bırakınız herkes idrak dünyasıyla doğru bulduğunu tercih etsin. Kimseyi iman etmeye icbar edemeyeceğimiz gibi iman üzere kalmaya da zorlama hakkımız da yoktur. Allah ve Resul böyle bir mükellefiyet yüklemiyor. Burada ilim ve hikmet sahibi mümine düşen görev, ilmi ile çevresini aydınlatmak ve yaşamlarıyla örnek insan prototipi ortaya koymaktır. Aksi davranış, bırakınız insanların İslam’a ilgi ve alakalarının artmasına, tam aksi uzaklaştırır.
Bazen sosyal medyada, Allah ve Peygamber davasının hamasi savunucularının paylaşımlarındaki dile ve üsluba şahitlik edince irkiliyor ve korkuyorum. Bu küfür, hakaret, tekfir, kaba söz içeren dil Peygamberin dili değil, hatta Peygamberin şiddetle tenkit ettiği bir dil. Haliyle şu soruyu sormadan edemiyorsunuz; “Allah aşkına derdiniz nedir? İnsanları dine mi davet ediyorsunuz, yoksa var gücünüzle dinden aforoz mu etmek istiyorsunuz? Davranışınız ikincisini işaret ediyor. Ülkede son yıllarda İslam dinine mesafe koyan insan sayısının artması ve özellikle gençler arasında farklı inanışların yayılmasının belki de en önemli sebebi budur. Onun için sizleri yeniden izan ve insafa davet ediyorum. Karşınızdakilere, muhaliflerinize, İslami bir takım kavramların gölgesine sığınarak hamasi cümlelerle saldırmadan önce o şeytanın kalbinize yerleştirdiği kini ve nefreti öldürün. Dışarıdaki şeytana değil, nefsinizdekine taş atın!..