Son yıllarda toplumun farklı kesimlerinde giderek keskinleşen zıt tavırlar, derinleşen kutuplaşmanın bir yansımasıdır. Toplumsal katmanlar arasındaki bu uçurum, entelektüel bakış açısının eksikliğiyle birleşince, sorunları çözmekte büyük zorluklar yaşıyoruz. Entelektüellerin rolü, bu tür zıtlaşmaların ortasında daha da önem kazanıyor. Ancak ne yazık ki, toplumsal meselelerde rasyonel ve eleştirel düşünce yerine, dogmatik ve önyargılı tavırlar baskın hale geliyor.
Kutuplaşmanın Somut Bir Örneği: Harbiyeli Kimliği ve Güncel Tartışmalar
Son dönemde Harp Okulu mezuniyet törenlerinde Atatürk ve Harbiyeli kimliğine yönelik tartışmalar, kutuplaşmanın belirgin bir örneği olarak öne çıkıyor. Bir yanda Cumhuriyete ve kurucusuna karşı nefret besleyenler, diğer yanda ise Atatürk’ü tarihte donduran, onu sorgulamayan ve devrimcilik ilkesinin sürekli değişim gerektirdiğini unutanlar var. Bu iki zıt kutup arasında tam bir dogmatik tutum sergileniyor; taraftarlar ve karşıtlar arasında köprü kurulamıyor.
Arnold Toynbee, 1924’te yayımladığı “Türkiye” adlı kitabında Sakarya Savaşı’nı 20. yüzyılın en büyük savaşlarından biri olarak nitelendirmiş, bu zaferin Türk halkı için dönüm noktası olduğunu belirtmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’e bu zaferin ardından “Gazi” unvanı ve “Müşir” rütbesi verilmişti. Atatürk, sadece Çanakkale ve Milli Mücadele’nin kahramanı değil, aynı zamanda bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak da tarih sahnesinde önemli bir yer edinmiştir. Harbiyelilerin Cumhuriyetin kurucusuna karşı yaptıkları sembolik hareketler tartışma konusu olmuştur.
Atatürk’ün devrimcilik ilkesi gereği, onun zamanında uygulanan yöntemler, tek parti rejimi ve parti-devleti gibi kavramlar, bugünün anayasa hukuku ve çağdaş demokrasi anlayışına göre farklı değerlendirilmelidir. Atatürk’ün sürekli değişim ve modernleşme vurgusu (devrimcilik ilkesi), günümüzdeki evrensel değerler, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü gibi kavramlarla daha ileriye taşınmalıdır. Bu bağlamda, sembolik söylemler yerine anayasal demokrasi ve şeffaflık gibi çağdaş hedefler benimsenmelidir. Ancak ne yazık ki, bu tür rasyonel ve entelektüel yaklaşımlar yerine, sembollere yönelik katı ve dogmatik tutumlar sergileniyor. Tüm Türkiye’nin hukukun üstünlüğünün yaşandığı bir ülke olması halinde beka sorunu gündemden düşecek, hamaset ve nefret söylemleri de kalkacaktır. Asıl konu aslında budur. O zaman milli gelir yükselecek, ülke yolsuzluk endeksinde gerilere düşecek, Hukukun üstünlüğünde en yükseklere çıkacaktır. Bu ekonomik büyümeyi getirecek, milli geliri artıracak, enflasyonun da düşmesini sağlayacaktır.
Siyasi arenada da benzer bir durum söz konusu. Son yerel seçimlerdeki kutuplaşma, toplumsal barışı tehdit eder boyutlara ulaştı. Siyasi söylemler sertleşti, nefret söylemi arttı ve toplumun farklı kesimleri birbirine düşman gibi davranmaya başladı. Sosyal medya platformları ise yalan haberler ve manipülatif içeriklerle bu durumu körükleyerek, kutuplaşmayı daha da derinleştirdi.
Gelir dağılımındaki adaletsizlikler de bu duruma katkıda bulunuyor. Özellikle gençler arasında işsizlik ve gelecek kaygısı, siyasi radikalizme yönelme eğilimini artırarak kutuplaşmayı besliyor.
Entelektüel Yaklaşımın Önemi
Entelektüeller, geniş bilgi birikimine sahip, bu bilgiyi eleştirel düşünceyle sorgulayan ve bağımsız düşünen bireylerdir. Toplumsal meselelerde çözüm üretme süreçlerinde aktif rol oynarlar. Farklı bakış açılarına açık olan entelektüeller, kendi görüşlerini sorgulamaktan çekinmezler. Bu yaklaşım, kutuplaşmayı aşmada ve toplumu ortak akıl etrafında birleştirmede hayati önem taşır.
Ancak, entelektüel yaklaşımın karşısında çeşitli engeller vardır. Takiyyeciler, gerçek düşüncelerini gizleyen ve samimiyetsiz davranan kişilerdir. Önyargılı insanlar, farklı düşüncelere kapalı olup, kendi inançlarına sıkı sıkıya bağlı kalırlar. Konformistler, çoğunluğun görüşlerini benimser ve bağımsız düşünmekten kaçınır. Bağnaz kişiler ise hoşgörüsüzlükleri ve dogmatik yaklaşımlarıyla bilinirler. Bu tutumlar, toplumdaki kutuplaşmayı daha da derinleştirir.
Çözüm Yolları: Entelektüel Düşünce ve Yapıcı Eleştiri
Toplumun bu zıt kutuplar arasında sıkışıp kalmaması için entelektüel düşüncenin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Entelektüeller, yıkıcı değil yapıcı eleştirilerde bulunarak toplumsal sorunları tespit eder ve çözümler önerir. Bilginin yeniden üretiminden ziyade, yeni fikirler geliştirmek ve toplumsal değişime katkıda bulunmak entelektüel yaklaşımın temel hedeflerindendir.
Bu bağlamda, lider kültüne dayalı siyaset anlayışından uzaklaşıp, rasyonel ve politikalara dayalı bir demokrasi anlayışını benimsemek de önemlidir. Gelişmiş demokrasilerde seçmenler, partilerini liderlerin karizmasına göre değil, izledikleri politikalara göre değerlendirir. Ancak bizim toplumumuzda lider kültü hala güçlü bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Bu durum, entelektüel birikimden yoksun, dogmatik yaklaşımların hâkim olmasına yol açmaktadır.
Sonuç
Kutuplaşma, yalnızca toplumsal bağları zayıflatmakla kalmaz, aynı zamanda ekonomik büyümeyi yavaşlatır, istihdam sorunlarını derinleştirir ve yatırımcı güvenini zedeler. Aileler, komşular ve arkadaşlar arasında derin yaralar açarak, toplumda yalnızlık ve yabancılaşma duygularını artırır. Bu olumsuz döngüyü kırmak için, entelektüel düşünce ve eleştirel bakış açısına her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.
Okullarda eleştirel düşünce becerilerinin geliştirilmesine yönelik eğitim programlarının yaygınlaştırılması, gelecek nesillerin daha hoşgörülü ve demokratik bireyler olarak yetişmesine katkı sağlayacaktır. Kutuplaşmayı aşmanın yolu, toplumun farklı kesimleri arasında sağlıklı bir diyalog kurmak, sabit fikirli ve önyargılı yaklaşımların yerini, rasyonel ve açık fikirli bir zihniyetin alması ve entelektüel düşünceyi yaygınlaştırmaktan geçmektedir.