Türkiye ister istemez bir seçim atmosferine girmiş durumda. Yakın zamanda bir erken seçim mümkün olur mu, olmaz mı bilemiyorum ama iktidarın her alandaki başarısızlığı, metal ve mental yorgunluğu, tükenmişliği ister istemez siyaset heveslilerini yine sahaya sürüyor. Bu da tabiidir. Ancak burada merak edilen, bu durumun toplumsal menfaat açısından bir fırsata dönüştürülüp, dönüştürülemeyeceği hususudur. Çünkü benzer kriz dönemleri bazen yeni bir dönüşümün müjdesini bünyesinde barındırır. Yani, şer bildiğimiz bir dönemin sonunda hayır hasıl olabilir.
İşte burada siyasal partilerin ve halen kurulma aşamasındaki siyasi inisiyatiflerin aktörlerine önemli görevler düşüyor. Türkiye’de her dönemde siyaset heveslileri olmuştur ve olacaktır. Bunların büyük çoğunluğu da sektörün fırsat avcıları, pazarlamacıları ve bezirganlarıdır. Dolayısıyla bugün yine bunlara fırsat doğmuştur.
Burada herhangi bir parti ismi telaffuz etmeyi doğru bulmuyorum. Ancak şu kadarını söylemiş olayım; Gördüğüm manzara önemli ölçüde eski siyasi geleneğin ve ahlakın sürdürüldüğüdür. Yine pazarlamacılar bohçalarıyla birlikte partilerin içinde pozisyon alıyorlar.
BİR HATIRA
Sözü buraya getirmişken bir hatıramı nakledeyim; Yıllar önce Sn. Numan Kurtulmuş Has Parti kuruluş çalışmaları yürütmekteydi. Beni bürosuna davet etti. Davetine icabet ederek gittim. Büronun geniş bir sahanlığı vardı. Oradan geçilip Beyefendinin makamına varılıyordu. Dolayısıyla salonda bekleyenleri gördüm ve çoğu tanıdık simalar. Siyasetten ve bürokrasiden bildiğim kişiler. Tabii ki gördüğüm tablo bende bir kanaat oluşturdu.
Neyse, odaya girdim. Bana kurucular arasında bulunmamı teklif ettiğinde kendisine;
- Partileşme anlamında acele etmemesini,
- Türkiye’yi dolaşıp nabız yoklamasını,
- Siyasi program için uzun soluklu bir çalışma yürütmesini ve
- Kurucular konusunda seçici davranıp iyi bir parti fotoğrafı vermesini,
paylaştıktan sonra ilave olarak şunun altını çizdim; “Makamınıza girerken gördüğüm insanlar eğer kurucular listesinde yer alacaklarsa kusura bakmayın o fotoğrafta yer almak istemem. Çünkü tanıdıklarımın çoğu siyaset pazarlamacısı, simsarı… Bunlarla yol yürünmez” diyerek oradan ayrıldım. Ama o yine de bildiğini yaptı ve sonuç ortada.
PROBLEMİN MAHİYETİ SİYASİDİR
Türkiye bugün olağanüstü şartları yaşıyor. Elbette Türkiye’nin en önemli probleminin veçhesi siyasidir. Siyaset kurumunun temel işlevi olan yasama görevinin ifa edilmesinin önündeki ciddi bariyerlerdir. Dolayısıyla bugün için TBMM çatısı altında önemli bir görev ifa edilmemektedir. Milletvekilleri hür iradeleriyle yasa yap(a)mıyorlar; meclis, denetim işlevi görmüyor. Yani, fiili olarak şu an TBMM işlevsiz bırakılmış durumda.
O zaman bu şartlarda siyasal partilerin önceliği, TBMM’yi bu vesayetten kurtarmak olmalı. Parlamenterlerin özgür bir şekilde yasa yapmalarının ve yürütmeyi denetlemelerinin önündeki engeller ortadan kaldırılmalıdır. İşte siyasi anlamda önümüzdeki temel mesele bu…
SİYASİ DÖNÜŞÜM İÇİN BİR FIRSAT
Bu tür olağanüstü süreçler yeni bir dönüşümün miladı, vesilesi olabilir. İşte burada iş siyasi partilere ve onların kurucu önderlerine düşüyor. Temel soru; sadece iktidar olmak mı; yoksa siyaseti baştan aşağı dönüştürecek bir siyasal devrimi mi/inkılabı mı gerçekleştirmek?
Muhtemelen bugünkülere bu soruyu yöneltsek üç aşağı, beş yukarı cevapları ikinci şık olur. Ancak bu dönüşüm, yetkin bir kadronun önderliğinde, rehberliğinde gerçekleşir. Kifayetsiz muhterislerin omuzlarında değil.
Bu anlamda bugün siyaset hevesinde olanlara sorulmalı; Siyasetin sefasına mı, yoksa cefasına mı taliplisiniz?
Siyaset hevesi ve iştihasını kırmak için vaat edilecek en önemli husus; siyasetin bir rant kaynağı olduğu anlayışına karşı ciddi bir düzenlemenin yapılacağı taahhüdüdür. Kurucu önder heyet, kendileriyle beraber yol yürüyeceklerden de bu taahhüdü almalı. Siyaset alanı bir cazibe merkezi olmaktan çıkarılmalıdır. İşte o zaman ülkenin emaneti fedakâr ve feragat ehline geçebilir.
Bilinmeli ki, Türkiye’de siyaset, temelde üç amaç için yapılıyor. Birincisi, bir misyonu / bir davayı iktidara taşımak; ikincisi, siyaset kurumunun kendisine bağışlayacağı forsu kullanmak; toplum nezdinde saygınlık görmek. Ve üçüncüsü ise, rant devşirme aracı olarak düşünmek. Ne yazık ki, bugün ülkenin ihtiyacı olan birinci şıktakiler siyasette uzun ömürlü olamamaktadırlar. Hakkı ve adaleti çekincesiz olarak üstlerine ifade ettikleri için kısa ömürlü olmaktadırlar. Ve meydan diğerlerine kalmaktadır.
Son söz; Gelin bu ülkenin makus talihinin değişmesi için bu alt-üst olma durumunu fırsat bilelim ve siyaset kurumunu bu pazarlamacıların, simsarların, bezirganların tasallutundan kurtaralım.