Hemen hemen her yazımda bu ülkede çok yünlü bir zulmün faal olarak cereyan etmekte olduğunu ifade etmeye çalışıyorum. Geçen bir arkadaşımız soruyor; “Mesela ne tür zulümler?” Bu arkadaşı tenzih ediyorum ama bugün faal olan zulümler konusunda “ne tür zulümler” sualini soran büyük çoğunluk maalesef zulüm konusunda çok sathi/eksik bilgiye sahip oldukları kanaatindeyim. Basit bir gözlemle görebilecekleri bir hakikati göremiyorlar veya politik sebeplerle görmek istemiyorlar.
ALLAH’IN DİNİNE KARŞI ZULÜM
Bir defa hiç olmazsa inandıkları iddiasında bulundukları Allah’ın dinine karşı işlenen zulümler konusunda bir malumat sahibi olsalardı. İşte bu eksik bilgi şu soruyu da sordurur; “Ne demek Allah’ın dinine karşı işlenen zulümler?” Ben ilahiyatçı değilim. Arzu ederim ki, bir ilahiyatçı arkadaş efradına cami ağyarına mani bir şekilde bunu vuzuha kavuştursa. Sadece şunu söylemekle iktifa edeceğim; Allah’ın dininde olmayanı varmış gibi göstermek, siyasi ve ekonomik çıkarlarına alet etmek; şirk koşmak v.b. onca husus Allah’ın dinine karşı zulüm nev’indendir.
VARLIK ALEMİNDE ZULÜM
Varlık aleminde geçici de olsa gücü eline geçiren aç gözlü, zalim ve cahil insanoğlunun eliyle insan, hayvan, bitki ve hatta cansız varlıklara karşı işlenen zulümlerden bahsetmek mümkün. Bunların tek tek nasıl zulümler olduğu ayrı birer müzakere mevzuu. Burada hemen şunu ifade edeyim; şu an varlık alemine karşı tarifi imkânsız bir zulüm işleniyor. İşlenen bu zulümleri de inşallah zamanı geldikçe dilimin döndüğü, zihnimin el verdiği ve Allah’ın inayet ve yardımıyla yazmaya gayret edeceğim. Ancak yine tekrarlıyorum; gönül ister ki, sahanın uzmanları bunları yazsalar, ifade etseler; bize de söz düşmemiş olsa…
Şimdi canlılar içerisinde şeref sahibi yaratık olan insana karşı işlenen ve insanın canını yakan, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma ruhunu zayıflatan; aile bütünlüğünü tehdit eden, anne-babaları çocuklarına karşı mahcup eden ve onları hayattan bezdiren biri olan “ekonomik zülüm” ile başlamış olalım.
Elbette insanoğluna karşı işlenen en önemli zulüm; onun beden ve ruh sağlığına yönelik yapılanlardır. Her türlü hak ve hürriyet gaspı, işkence, kötü muamele v.s. bu kapsamdadır. İkinci sırayı da herhalde ekonomik zulümler alır.
Hükümetin uygulamaları ile ilgili ekonomi ilminin kanuniyetlerinden bahsetmek ve veriler/istatistikler üzerinden tahliller yapmak elbette konunun uzmanlarına düşer. Bize düşen bu ilmin gereğini yapmayan veya yapamayan ilgili ve yetkililerin uygulamaları sonucu topluma yansıyan kısmını dile getirmektir. Yani temel sebepler ve sonuçları dile getirmektir. Bir anlamda elektrik, doğalgaz vb. faturasını ödeyemeyen vatandaşı kahreden, sıkıntıya sokan ve yaşam koşullarını her geçen gün zorlaştıran, yaşamak için standart temel ihtiyaç maddelerinden mahrum kalmanın sıkıntısını yaşatan zulüm…
Daha fazla sabrınızı zorlamamak adına ekonomik veri ve istatistiklerle yazıyı uzatmayacağım. İsteyen yaptığım tespitleri konu ile ilgili ekonomi sayfaları üzerinden teyit alabilirler .
ADALETSİZLİK SEBEP, ENFLASYON VE FAİZ SONUÇTUR
Yıllardır yazıyoruz; bu adaletsiz iklimin en önemli çıktılarının, yoksulluk, huzursuzluk, kargaşa, terör ve toplumsal nizalaşma olacağını tekrarlarla ifade etmeye çalıştık; ısrarla dikkatleri bu noktaya yoğunlaştırmaya gayret ettik. Kişilerin ekonomik haklarının birbirlerine geçtiği toplumlarda haram edinimlerin yol açacağı kul haklarının toplumsal iflahı keseceği tehlikesini haber veriyorduk. Bu durumun, toplumsal yapıyı kemireceğini, huzursuzlukları artıracağını; kin, karşılıklı husumet besleme ve haset etmenin sonucunda insanlar arasında huzursuzlukların, ihtilafların ve çatışmaların kaçınılmaz olacağını kör göze parmak misali en basit ve yalın haliyle duyuruyorduk; ikaz ediyorduk. Ancak yönetimdeki aktörler öyle kibir abideleri ki, yanlarına yaklaşılmıyor; ikaz eden ve uyaranlar dışlanıyor, ayıplanıyor; aşağılanıyor ve yer yer hainlikle suçlanabiliyorlar.
GAYRİ ADİL TAKSİM
Bir ülkede bir yıl içerisinde üretilen milli hasıla insanlar arasında hak edilen şekilde taksim edilmiyorsa orada ekonomik zulüm var demektir. Adil bölüşüm için öncelikle sağlam bir niyete ve ondan sonra da bu niyete uygun eyleme ihtiyaç var. Bu da doğal olarak denge-denetim mekanizmalarının çalıştığı bir piyasa işleyişine sahip olmayı gerektirir. Yolsuzluklarla, usulsüzlüklerle mücadele etme azmi ve iradesiyle birlikte gerekli tüm denetim mekanizmalarının tam bir tarafsızlık ve ciddiyetle çalıştırılması; üretilen raporların vakit geçirilmeden gerekli mercilere intikalinin sağlanıp olumsuzlukların önüne geçilmesi yönetimin en önemli işlevi olmalıdır.
Baştan ifade ettiğimiz gibi ekonomik zulmün en önemli sebebi ülkenin adaletle idare edilmesinde görülen zaaflardır. Devletin çatısını ayakta tutan ana kolon adalettir. Diğer her direk ona bağlıdır. Onda görülen herhangi bir zayıflama, çökme diğerlerini de aynı ölçüde etkileyecektir.
Son yıllarda ekonomik hak ve hukuklar o kadar zedelendi ki, gelecekte tamirinin/onarımının yıllarımızı alacağı bir yıkım; çöküntü…
SEBEP-SONUÇ
Hangi olumsuzluklar sözkonusu ekonomik zulme sebebiyet veriyor; tetikliyor?
Maddeler halinde sıralayalım:
Devletin ekonomik faaliyetleri; alım ve satımları şeffaf yürütülmüyor. Gerekli rekabet koşulları sağlanmıyor. Devletin yaptıracağı mal ve hizmet üretimine ilişkin ihaleler, siyasi irade kimi işaret etmişse allem güllemle ona gidiyor. En uygun teklifi yapan değil; siyasi erkin tarif ettiği adrese teslim ediliyor. Ve bundan dolayı kamu zararı oluşuyor. Bu zararın da doğal olarak faturası halka kesiliyor.
Siyasetin finansmanı adına birtakım firmalarla zımni anlaşmalar yaparak rekabet koşullarına aykırı olarak bu firmalar kayrılmaktadırlar. Son yıllarda muhalefetin “beşli çete” dediği ve iktidar siyasetini de finanse eden, (siyasi iktidarın inkar etmediği fotoğraf) firmalar bu kirli işlerin ele başlıları durumundadırlar.
Devlet emvalini / malını idare etmek; alıp, satmakla görevli elamanların tespitinin, ehliyet ve liyakat ölçüleri ile yapılmaması sonucunda suiistimaller ve görevi kötüye kullanma sözkonusu olmakta ve bu da yine devlet hazinesinin zarar etmesine sebebiyet vermektedir.
Devlet kurum ve kuruluşlarında “itibardan tasarruf edilmez” anlayışıyla israfa yol açılmaktadır.
Siyasetin finansmanı adına girişilen bir takım gereksiz yatırımların maliyeti vatandaşa bindirilmektedir.
Ekonominin kural ve kurumları, ekonomi ilminin tabi olduğu yasalar yerine indi / keyfi düşünce ve kararlarla oluşması neticesinde bütün ekonomik göstergeler eksiyi göstermekte ve milli para, yabancı paralar karşısında değer kaybederek, halkın elindeki TL cinsindeki tasarruf erimektedir. İktidarın yanlış ve isabetsiz kararları nedeniyle TL’deki değer düşüşü ve çıkışının sonucunda para spekülatörleri, küçük tasarruf sahiplerinin aleyhine haksız kazanç temin etmektedirler.
Yüksek enflasyon ve faiz nedeniyle her yıl büyük çoğunluğun cebinden enflasyon-faiz oranları nispetinde para alınıp, mutlu bir azınlığın cebine aktarılmaktadır. (2002-2020 yılları arasında dışarıdan alınan borçlara karşılık ödenen faiz toplamı 602 milyar dolardır. Üstelik 2002’den önce kurulan şekerinden, çimentosuna, kağıt (SEKA) fabrikalarından gübre fabrikalarına kadar neredeyse satılmayan fabrika bırakılmadı. Buralardan sağlanan gelirlerle bir fabrika bile inşa edilmedi.)
İstihdamda ehliyet ve liyakate riayet edilmediğinden dolayı hak edenler değil; arkası olanlar istihdam edildiğinden kul hakları birbirine geçmekte ve haram iktisaplar sözkonusu olmaktadır.
Yüksek enflasyon nedeniyle üreticinin malı gerekli değeri bulamamakta ve daha ziyade bu üretimde hiçbir emeği olmayan aracılar nemalanmaktadırlar. Bu nedenle her yıl üretim ve yatırım biraz daha düşmekte ve vatandaşlar istenilen anlamda nimetlerden mahrum bırakılmaktadırlar.
Şimdilik bu kadar yeterli mi?
Bunlar ve bunlara ilave edilecek onlarca madde ekonomik zulmü faal kılmakta ve sonuçlarıyla da toplumsal barış ve huzur tetiklenmektedir.