Siyaset teorik manada bir bilim dalıdır. Arapçada; seyislik, at bakıcılığı, yönetmek, idare etmek anlamına gelen bir kelimedir. Siyasetin sözlük anlamı bu kaideler etrafında çerçevelenmişken toplumsal algıda ise siyaset, yalan, dolan, hile, hurda, adam kayırma, yandaş kollama, başkasına iftira atma, karalama, dedikodu, başıboşluk, düzensizlik olarak algılanır.
Yaşadığımız ülkede, siyaset halkın sosyal yaşamında ekmek ve su kadar zaruri – elzem bir mottodur (slogandır), kültürdür, günlük yaşamın sürdürülmesi için var olan bir değerdir. Kutlu bir ifadedir.
Ülkemizde kutlu bir söyleme dönüşmüş olan siyaset kavramının, kutsi bir değere büründürülmesinin ana nedenlerinden bazıları şunlardır: siyaset varsılları ile her zorluğun aşıldığı bir kapı görevi görür adeta. Eğitimden, sanata, ekonomiden, sosyal hayatın renkliliğine kadar her türlü yaşamsal argümanın ana motoru gibidir siyaset. Bu kazandırıcı sebeplerden ötürü kişiler, topluluk haline bürünerek takım tutar gibi parti tutmakta pek beis görmüyorlar.
Bu bağlamda “Türkiye’de politikacı veya siyasetçi kimdir?” diye sorulsa, bu kavramları sadece ağızdan duymuş şahıslara sorulsa dahi nedir diye, ilk söyleyecekleri cümleler yalan, dolan, hile, dolandırıcılık çıkar için her türlü hileye rahatça başvurabilecek utanmaz kişilerin seçtiği, kendini zengin ve popüler etme mecrası veyahut macerası diyeceklerdir.
Maalesef ki, bizim içinde bulunduğumuz coğrafya ve ülkede siyaset “sistem” üzerinden değil “kişiler” üzerinden yapıldığı için hep bir lider, efendi, halife, kurtarıcı ön plana çıkarma istemi ve itkisi görülür.
Sorunlara kalıcı çözümler üretebilmek için bir mehdi, lider, halife ve benzeri kurtarıcılara ihtiyaç duymadan işleyebilen, toplumsal konsensüsün sağlandığı toplumsal değerleri ve farklılıkları içine alarak işleyen sistemler ile sorunlara kalıcı çözüm bulunabilir.
Sistemsel yanlışlar düzeltilmeden yapılacak her siyasi hamle veya değişim günü kurtarmaya dönük her gelen hükümetin benmerkezci çabaları ile değiştirmeye çalıştıkları kırık dökük bir sistem ile bir yere varılmaz ve varılmadığını da görmekteyiz.
Sistemin (devlet idesinin); kişilerin, halkın, liderlerin usunun gerisinde kaldığı toplumlarda bunun örneklerini bol miktarda gördük, görmekteyiz. Bu gibi sitemlerde tüm kesimlerin bir potada buluşamadıklarına şahidiz. Ayrılıkçılığı, öteki görmeyi yasal güvence altına alan sistemler, yani devletler çöker ve toplumsal düzen tespih tanesi gibi dağılır.
Bu sebepten dolayı, siyasi figürlerin sistemin geçici bir memuru gibi görüldüğü, sağlam yapılı ekonomisi, sanatı, eğitimi, hukuku, siyaseti ile gerçekçi ve toplumunun kodlarıyla uyumlu sistemlerde toplumsal refah ve mutluluk düzeyi istenilen seviyede olmaktadır.
Kuzey Avrupa ülkelerinden örnek vererek devam edersek, tüm kesimlerin, farklı kültür ve dil ailesine mensup olanların ve farklı cinslerin yaşam biçimleri anayasal güvence ile koruma altına alınmıştır. Seçmenlerin çoğunluğu bu anlamda siyasetçileri belli bir göreve talip olmuş, belirlenmiş bir zaman süreci içinde işini yapmakla yükümlü belirli zamanlı devlet memuru olarak algıladıkları için, siyaset o ülkelerde adam kayırma, slogan atma, taraf tutma gibi bir enerji ile yürütülmez.
Bu gibi gelişmiş ülkelerde; sistem (devlet) tüm sorunları çözecek mahir bir tabip edasına sahip olduğundan, toplumunun üstünde ve kapsayıcı bir zeka ile güven verici duruşuyla yerini aldığı için, sistemsel tartışmaları yürütmek belirli bir süre için seçilmiş, belirli fikirsel argümanları savunan politikacıların işi değildir. Sistemsel bozulma veya eksikleri giderme işi bu anlamda toplumun teori üreten bilim insanlarının işidir. Tarafsız ve objektif tüm milletlere aynı eşitlikle yaklaşan literatür üreticilerinin görevi ve ödevidir.
Orta Doğu ülkelerine özgü lider sevicilik, bir şâhsa olağanüstü yetkiler verme lakaytlığı, halkı bir kurtarıcı beklentisi psikolojisi içine sokmuştur. Ve maalesef bu hastalığı üreten ise anayasa ile kanunlaştırılmış üzerine tartışılması bir yasak olan tabulardır.
Yaşadığımız ülke başta olmak üzere tüm Orta Doğu’ya da örnek olacak sistemsel yöntem “sivil siyasetin” yaşama geçirildiği milli eğitimle, hukukla, aile ile tüm halkları ve inanç mensuplarını kapsayacak düzeyde gerçekçi, objektif, samimi, demokratik bir sivil siyaset kurma ve topluma yayma gayreti, kimsenin dinine, ırkına, mezhebine, cinsiyetine vs. bakılmaksızın her bireyin özgürlüğü refahı ve güvenliğini korumayı önemseyen çoğulculuk ve farklılıklara saygı esasına dayanan sivil bir siyasi anlayışın toplumun, halkın ana damarlarına egemen olması ile geçmişten itibaren oluşan ve hatta fosilleşmiş kötücül düşüncelerden (örneğin; ayrılıkçı, kutuplaştıran, taraflı, holigan, sloganist, pesimist, hamasi, popülist, takiyeci “siyasi curcuna”) de kurtarmış olacaktır.
Misyon sahibi bir siyasi söylemin tüm dillerde destan olması için yaşadığımız zamana ve geleceğe bir ses, bir düzey, kalite, ahlaksal bir tutum bırakması için siyaset politika ve hatta inanç üzerinde oynanan oyunlara dur demek için “sivil siyaset” mantalitesi şart olmuştur. Sivil siyasetin oluşturulabilmesi için anayasanın ve tüm hukuk kurumlarının ve eğitimin bu minvalde revize edilmesi gerekmektedir
İlkeli bir siyaset, ilkeli bir iktidara ve muhalefete kapı açar. Üst merciden oluşturulacak ve eyleme geçirilecek düşünsel anlamda temiz bir hareket, tüm topluma rol model olacaktır.
Tarafsız, ilkeli, cesur hakikatlere bağlı, siyasi bir duruş ve tavırla toplumunun gerçekleri ile yüzleşmiş, bilimsel, ahlaki tavra değer ve anlam yüklemesi yapılmalı ki, yüz yıllık dejenerasyon yok olsun. Ahlaki değerlerin yer bulduğu, sivil siyasi oluşumların sözde değil eyleme dönüştüğü özgür ve güzel günlere ulaşmamız kolaylaşsın diye sivil siyasete doğru yol alalım, hep birlikte, tüm “farklılar” ve “aynılar” olarak.
Şairin de dediği gibi: “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”.