İster iktidar ol ister muhalefet, yeter ki durduğun yeri bil, haddini bil yeter!
Çin’den Avrupa’ya uzanan tarihi İpek Yolu üzerinde yıllarca Bursa ipeği dünyanın her yerine gümrük vergisi ödemeden ihraç edilirdi. Bundan dolayı Bursa ipeği meşhur olduğu için halk arasında “bulunmaz Bursa kumaşı mısın?” ifadesi çok kullanılırdı.
Bu bilgilerden esinlenerek “Ne olacak Türkiye’nin hali?” sözü pek meşhurdur. Özellikle, makamdan düşmüş veya siyasetin dışında kalmış siyasetçi, bürokrat kişiler sohbetlerde ve değişik mekanlarda hemen tenkiti basar. “Ben zamanında beyefendiye şunları demiştim!” Kalıplaşmış sözlerdir bunlar. Bakarsın kırmızı koltuk ikram edilmiş, aynı karakter simsarları bu sefer başlarlar; “Bilmediğiniz bazı şeyler var, devletimiz sıkıntıda, yedi düvelin gözü burada” diye. Alışılmış zevatlar yetkili kişilerin etrafında üç maymunu oynarlar. Hakikati, duymaz, görmez ve konuşmazlar. Çünkü mekân değişik. Bu olaylara bakınca, toprağın kuraklığına çözümün getirilebileceğini ama zihinlerin kuraklığına çözüm getirmenin zor olduğunu görürüz. Çünkü böyleleri samimi konuşmazlar.
Bu tiplere bakarsanız etkili kim varsa, onların yanında makamı hazırdır. Beyefendinin ısrarı, ülkemizin geleceği alışkanlığını edinmiş karakterlerdir bunlar ve sanki bulunmaz Bursa kumaşı gibidirler. Şiarları ise nabza göre şerbet vermektir. Gerçi “Akıl Çağı” eserinde Thomas Paine “Harman döven öküzün ağzını bağlamayacaksın” der. Velhasıl edep, edepsizden öğrenilir.
Ülkemizin sıkıntıda olan ekonomik durumu virüs nedeniyle de daha ağır şartlara sürüklendi. İlim insanlarımız, sivil toplum kuruluşları, mahalli yöneticiler her alanda kendi çapında bu işten kurtulmanın yollarını aramaktadırlar. İster istemez gerek Türkiye’de gerekse dış dünyada devletlerin ortaya koyduğu tedbirler kapsamında birinci önceliğin sağlık konusu olduğunu ön plana getirdi. Yani her ülkenin öncelikleri sağlık alanına çevrildi ve çözüm yolları üzerine yoğunlaşıldı. Bizde de gerek yönetim gerekse muhalefet bir bütün halinde bu işin üstesinden gelmek gayreti göstermelidir. Özellikle mevcut yönetim kriz yaratmaz krizi çözer. Bunun birinci sorumluluğu mevcut yönetime aittir. Türkiye’de sayıları bir hayli fazla olan yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları eskiden beri meşru yollarla ülkenin içerisinde bulunduğu buna benzer afet, deprem durumlarında yardımlaşma işlerinde ayrımsız hep bir bütün halinde hareket etmişlerdir. Çünkü bu hepimizin mesul olduğu bir görevdir. Topyekûn hareket etmekle tehlikenin etkisini azaltabiliriz. Biz de Demokratik Değişim Hareketi olarak çok değerli bilim insanlarımız ile birlikte bu krizin çözülmesinde hiç ayrım yapmadan tüm sivil toplum kuruluşlarımız gibi bu krizden kurtulmanın çarelerini arıyoruz.
Rubil Gökdemir, İlhan Kesici gibi ülkemizin yetiştirmiş olduğu kıymetli bilim ve siyaset insanlarının bu konulardaki çözüm önerileri çok ehemmiyetli. Değerlendirmelerinde samimi olarak endişelerini dile getiriyorlar. Tüm siyasi partilerden, çeşitli sivil toplum kuruluşlarından, üniversitelerin farklı branşlarından oluşan bir “uzmanlar topluluğu” ile “ortak akıl” değerlendirmesi ülkeye katkı sağlar. Zamanın dar olduğu ve çok ciddi tehditlerin önümüzde olduğu bu zaman diliminde böyle bir “ortak aklın” fikirlerini mevcut yönetimin değerlendirmesi lazım.
Bizim kültürümüz ve medeniyetimiz, inancımız, cenazede, depremde, tasada, kederde, geçmişin getirdiği düşmanlıkları ve kini unutturur. Aynı tabutu cenazede taşır, el sıkışırız. Rakiplik düşmanlık değildir. Kendisini kıskançlık Tanrısı yerine koyanlar yanılıyorlar. Unutmamak gerekir ki “Mezarlıklar kendisini vazgeçilmez sananlarla doludur.”
Kristal şifacılar, yıldızları izleyenler, şarlatanlar, günümüzde hâkim görüş haline gelenler, danışılacak mekanlar maaş al yerleri değildir. İnsani ilişkiler, yetenekler, adalet ve dürüstlük gibi insani erdemler yöneticileri uyarmaktır. Sizlerden İmam Azam, Ebu Zer, Bruni ya da Sokrates olmanızı isteyen yok. Onlar devirlerinde erdemleri ile hakikatleri savunmuşlar ve onlar gibi pek çok hikmetleri ile izleri bugünlere dek yaşıyorlar. Sadece insan olun, dairenin merkezindekileri uyarın, üç maymunu oynamayın.
Padişahı kandırayım, ondan faydalanayım ileriki zamanda ya padişah ölür ya makam ya da ben ölürüm diyorsanız yanılırsınız. Bu TBMM üyelerini de ilgilendiriyor. O güzel mekânda Atatürk’ün emaneti olan mecliste şu an toprak altındakilere bakınız. Cesurların ve hakikati savunanların isimleri hala yaşıyor. Ahlaki ve vicdani duygularınızı ülke menfaati için harcamaya gayret edin. Adaleti savunun, adalet bir gün herkese lazım olacak bu yüzden adalet terazisi altında birleşin. Mecbur olmazsınız yaptıklarınızda ama mesul olursunuz.
“Yas tutmak manasız, insan dayanmak için doğar” der Homeros, “İlyada” isimli eserinde. Huzurun elbette bir pahası vardır. Hayat bütün tezatları ile yaşanır. Ülke fikri, insan fikri, millet fikri, akıl ve bilim fikri, adalet fikri bu günlerde yüreğimizde daha çok yeşermesi lazım.
Kaybettiklerimiz oldu, hep aradık, hatalarımız oldu hep üzüldük ama asıl olan gelecektir. Akıllı insan işiyle, akılsız insan kişiyle uğraşır. Gidenler gelmeyebiliyor, tehditler problemi çözmez. Sorun yaratmaktan ziyade sorunları çözmeye odaklanmak gerekir.
Ülke huzur ve rıza toplumunu tesis edecek, adaleti sağlayacak yönetime, uzman kadrosuna ihtiyaç var. Tek adamlık formülleri bu ülkeye daha çok sıkıntı veriyor. Çoğunluğa dayalı fikirlere kulak verilsin. Hiç kimse ayrıcalıklı değildir. Aşık Veysel’in dediği gibi;
Aynı Vardan Var Olmuşuz
Sen Gümüşsün Ben Saç Mıyım