Çok partili siyasi yaşama geçişten bu tarafa yaşanan 70 yıllık parlamenter sistem siyasete ilgi duyanlar için çok cazip gelmiş ve de hala cazibesini koruyarak devam ediyor. Sermaye, nüfuz, şöhret sahipleri, aşiret ağaları, bürokrasiden emekli olanlar için siyaset kurumu hep iştah kabartıcı bir alan olmuş.
Fani dünya diyerek çıkılan siyaset kulvarında verilen mücadelede genellikle birinci sırayı, insanın egoları, istekleri, zevkleri, hevesleri, arzuları işgal etmiştir. Dünyaya ilişkin bu fetişizm veya siyasi rant uğruna insanlar karşı karşıya getirilmiş; toplum kamplara bölünmüştür. Toplumun gerçeği öğrenmemesi için yer yer karartma uygulanmıştır. Hamasetle, laf kalabalığıyla kitleler aldatılmıştır. Basit, küçük, geçici menfaatlere tav kılınmıştır.
Milletvekili seçilmek, onun cakasını satmak; sadece kendilerine değil, çevrelerine, aşiretlerine siyasi ve sosyal nüfuz temin etmek; onun verdiği hazla gururlanmak, onun havasıyla toplum arasında dolaşmak; değer ve kabul görmek gerçekten onların en büyük arzuları olmakla beraber, en büyük de zaafları olmuştur.
Türkiye’de siyaset, dar aşiret kültürü aralığında neşvünema bulup, filizlenip ürün vermiştir. Hastalıklarla malul olarak doğmuş ve bu hastalıklar kronik hale gelip bir kültüre, geleneğe, kadere dönüşmüştür. Ve bu şekilde sürüp gidiyor. Neredeyse bugüne kadar kurulan bütün siyasi örgütler bu durumdan hoşnutsuz olduğunu ifade ederek, iktidar olduklarında bu düzeni değiştireceklerine veya ıslah edeceklerine dair bir taahhütte bulunmamışlardır. Oysa siyaset aslında toplumsal olaylar karşısında bir ahlaki duruşu, samimiyeti ve dürüst olmayı gerektirir.
Aklı başında herkes bilir ki, Türkiye siyasetinin en önemli hastalığı, ekonomik, sosyal ve kültürel bağlamda yaşanan yozlaşmaya karşı ahlaki duruşu sergileyememesidir. Siyasi örgütlenme söz konusu olduğunda, temsiliyet adına, toplumda namuslu, dürüst, ahlaklı erdemli insan aramaktan çok, sosyal, dini ve ekonomik nüfuz sahipleri aranıyor. Çünkü onlar için önemli olan siyasi getiridir; kalite değildir. Nasıl olsa lider yönetecek. Yani her şey lider merkezli olarak şekillenecek. Kurucuların, milletvekillerinin kalitesinin ne olup olmayacağı o kadar da önemli değil. Bir zamanların meşhur ifadesiyle, “oraya ceketimi koysam seçilir” mantığının cari olduğu bir siyasal ahlak ve anlayış…
Bu minval üzere oluşan parlamentoda demokratik bir istişare / oydaşma imkânı ve ülke adına verimli sonuçlar beklemek beyhudeliktir. Çünkü herkes liderinin kanaatine ve düşüncesine odaklanmıştır; o ne derse odur. Bu anlamda parlamenterler özgür bir zihne sahip değildirler. Zaten seçilmeden önce bir bakıma siyasi biatta bulunarak aday gösterilmişlerdir; Lidere tam sadakat…
Bu durum milletvekillerinin de işine gelmektedir. Ahlak ve erdem sahibi azınlığı tenzih ederim, büyük çoğunluk TBMM’de el, parmak kaldırmanın ötesinde bir sorumluluklarının olmayışından memnunlar. Onlar için önemli olan TBMM’de temsil edilmeleri, birtakım kurullarda parmak hesabı söz sahibi olmaları, kamu imkanlarıyla yurtiçi ve yurtdışı seyahatler yapmaları; emrinde danışmanlar ve sekreterler bulundurmaları, gelen misafirlerini mecliste ağırlamaları, işlerini görmeleri ve memleketlerine gittikleri zaman gösterişli merasimlerle karşılanmalarıdır. Halkın arasında dolaşırken saygınlık görmeleridir. “Vekilim çok yaşa” övgülerine, tezahüratlarına mazhar olmalarıdır. Bunlar mübalağa değil, Türkiye’nin cari gerçekleridir.
Bunu tashih / ıslah etmeden sadece lider odaklı / merkezli bir siyasal anlayışla gideceğimiz, varacağımız menzil, kendimizi tekrardan öte bir şey olmayacak. Bu anlamda bir siyasal devrime ihtiyaç var. Mübalağa değil kelimenin tam anlamıyla bir devrime ihtiyaç var.
Bugüne kadar süregelen hastalıklı yapıyı temizleyecek; yeni düzenin yasalarını yapacak, halkı bilinçlendirecek; doğru bir temsili ortaya koyacak bir siyasal örnekliğe / temsile ihtiyaç var. Bu kararlılığını, açık sözlülüğünü halka gösterecek; çıkış yolunun bu olduğu konusunda inandırıcı ve samimi bir siyasal dili konuşacak bir siyasal temsil…
Evet, hem siyasi liderliği ve hem de milletvekilliğini prestijli olmaktan çıkarıp, kelimenin tam anlamıyla halkın hizmetkarı olarak kabul gördürecek yeni bir siyasal anlayışa evirilmenin tam zamanı. Siyaset kurumu, rant temin eden, prestij kazandıran bir müessese olmamalı; tam aksi fedakârlık yapacak, feragat sahibi, diğerkâmların, adanmışların uğraş alanı olmalı…