Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Ceren Damar kendi fakültesinden bir öğrenci tarafından canice katledildi. Her şeyin başında genç akademisyene rahmet, geride kalan acılı ailesine başsağlığı, sabır ve metanet diliyorum.
Bu müessif olayın bize hatırlattığı çok önemli şeyler var. Bugünlerde mümkün olduğu nispette olayların arka planlarını ve gelecekte tahakkuk etmesi muhtemel olan sonuçları okumaya çalışıyorum. Malum, karşılaştığımız, yaşadığımız her hadise kendi ellerimizle hazırladıklarımızdır. Yani ektiğimizi biçmedir.
Şimdi bu tekil olay üzerinden bir hakikati, bir sır perdesini aralamış olalım: Bu öğrencinin ortaokul, lise arkadaşları anlatıyor: “Çok başarısızdı. Ailesinin güçlü olması, öğretmenlerin çekinceleri sonucunda bir şekliyle liseden mezun oldu.” Mezuniyet sonrasında Kuzey Kıbrıs’ta üniversite eğitimine başlıyor. Kuzey Kıbrıs’taki üniversitelerin nasıl öğrenci aldıkları, sınav sistemlerinin ne olduğu konusunda o kadar tevatür bilgi paylaşılıyor. Türkiye’deki bir üniversiteye geçiş yaptığına göre birinci sınıfta dikkate değer bir not ortalaması tutturmuş olması gerekir. O güne kadar eğitimini kopya ve benzer usulsüzlüklerle ikmal eden söz konusu kişi o üniversiteyi nasıl kazandı veya kaydını yaptırdı? Birinci sınıfta nasıl geçer not aldı ve hangi ortalama ile Çankaya Üniversitesi’ne kaydını kaldırdı? Bu sorulara verilecek cevaplar aynı zamanda üniversite eğitiminin içerisine girmiş olduğu sığlığı ve kalitesizliği göz önüne serecektir. Şöyle bir düşünün. Eğer bu vaka olmasaydı, şöyle veya böyle bu fakülteyi bitirecekti ve muhtemelen yine hatırlıları devreye sokmak suretiyle karşımıza hâkim veya savcı olarak çıkacaktı. Düşünebiliyor musunuz? Hukuk ve genel insani değerlerden mahrum olan birisine ülke insanının hukukunu emanet edecektik. Bunu tekil olaylar olarak görenler yanılıyor. İnanın yeni üniversite sistemi ile ilçelere kadar inmeye başlayan, doğru dürüst eğitim kadroları ikmal edilmeyen üniversitelerden her yıl binlerce öğrenci mezun ediliyor. Bir kısmı, eğitim gördükleri branşları itibariyle halkın genel hukukunu ilgilendirmiyor olabilirler. Ancak hukuk ve siyasal bilimler fakülteleri, Tıp ve sağlık bilimleri ve buna müsavi diğer branşlardan mezun olanlar için aynı şey söylenebilir mi? Mezuniyetlerinden sonra kimi karşımıza hâkim, savcı, kaymakam, vali; kimileri hekim, sağlık personeli, öğretmen v.s. olarak çıkıyor. Ve bunlar halka hukuk, yönetim, sağlık, eğitim ve sair hizmet sunumu yapıyorlar.
Şimdi uzatmadan sadede gelelim. Bakınız, eğitimde, mesleklere eleman kazandırmada ehliyet ve liyakati gözetecek bir sistem kurmadığımız zaman başımıza ne felaketlerin geleceğini müteveffa Ceren Damar’ın tekil olayında görüyoruz. Trajik bir sonuçla nihayetlendiği için bizlerin dikkatini üzerine celp etti. Peki, neticesinde benzer müessif hadiselerin olmadığı ve dolayısıyla bilgimiz dahiline girmeyen vakalara ne diyeceğiz? Aldığımız malumatlar o ki, kalitesizlikten en çok nasiplenen meslek hukuk eğitimi. Eğer bir ülkenin hukuk eğitiminde sığlık ve kalitesizlik hâkim olmuşsa o ülkenin hukuk düzeni ehliyet ve liyakatsizlerin egemenliğine girmiş demektir. Her bir ehliyetsiz kişi, kendisinden sonra mesleğe kabul edilecek binlerce ehliyetsizin habercisidir. Peki, sonuç nedir? İnsanlık paratonerinin ifadesi ile KIYAMETTİR. Üç gün önce Çankaya Üniversitesi, Hukuk Fakültesi ve Ceren Damar kıyametlerini yaşadılar. Her gün ülkenin hukuk düzeninde binlerce kıyamet yaşatılmaktadır. Verilen her haksız, isabetsiz, yanlış karar o karara sebep olan ve sonucundan etkilenen herkes için birer kıyamettir.
Ceren Damar olayı hukuk akademisi için bir kıyam günü, milat olmalıydı. Çünkü az çok hukuk öğrenimi veren ve alan herkes bu çürümüşlüğün, kalitesizliğin farkında. Hakikate karşı bu kadar kör ve sağır davranan bir toplumun -Allah muhafaza- büyük kıyametinin yakın olmasından korkarım. Bilmem anlatabiliyor muyum?