Perdeler gittikçe kalınlaşıyor, hakikat bilgisi gittikçe zayıflıyor. Doğru bilgiye ve kaynağa ulaşmamız neredeyse imkansız hale geliyor.
Üzerimize yağan bilgi bombardımanı hakikat bilgisine ulaşmamızı, doğru değerlendirme ve isabetli analizlerle ahlaki ve adil bir hükme varmamızı adeta imkansız hale getiriyor. Bilişsel fonksiyonlarımızı felç ediyor.
Bilgi kaynakları ve erişim imkanları gelişmiş olsa da bilgi kaosu, kargaşası (enformatik cehalet) arttı.
Kamuoyunu oluşturan mahfiller kitleyi yalanlarına inandırmak için bütün hilelerini, cambazlıklarını ortaya koyuyorlar. Bu da yayılan bilgiye karşı bir güvensizlik hali oluşturuyor. Hele yapay zekanın kullanımı asıl olanla yapay zeka ürünü olanı ayırt etme imkanını iyice zorlaştırıyor.
ABD’li sosyal bilimci Fukuyama toplumların en önemli sermayesinin sosyal güven olduğunu ifade eder. Japonya’nın, Almanya’nın ve diğer gelişmiş ülkelerin sosyal ve ekonomik terakkilerini buna bağlar.
Ne yazık ki, bizim toplumumuzda da toplumsal güven önemli ölçüde aşındığı için olup biten her şeyden şüphelenir olduk. Kamuoyu oluşturma imkan ve kabiliyetine sahip olanlar bunu istedikleri gibi kullanıp hakikati tersyüz edebiliyorlar.
Bilgi tek başına bizi hakikate ulaştırmayabilir. Nasıl ham madde belli bir prosesten sonra mamul maddeye dönüşüp insanın ihtiyacını karşılıyorsa sosyal ilimler de bundan farklı değildir. Ham bilgi geldikten sonra onu belli zihni proseslere tabi tutup, süzgeçten geçirip, var olan başka kaynak bilgileriyle karşılaştırıp, kıyas edip, ölçüye, mizana vurup doğru bilgiye ulaşmamız mümkün olabilir. Bu da zor ve karmaşık bir ameliyedir.
Onun için Cenabı Allah müminleri uyarıyor.
Ey iman edenler, eğer bir fasık, (harama ve yalana meyilli şahıslar, oluşumlar ve yayın organları) size kışkırtıcı, aldatıcı) bir haber getirirlerse, onu ’etraflıca araştırın’. Yoksa bilmeden, bir kavme kötülükle sataşıp (haklarına tecavüz etmiş duruma düşersiniz) de ardından bu işlediklerinize pişman oluverirsiniz. (Hücürat:6)
Bu girizgahtan sonra gelelim bölgemizde cereyan eden hadiselere bu çerçeveden bakıp değerlendirmeye…
Dış politika uzmanı değilim ama dijital medyanın bu kadar geliştiği ve yaygınlaştığı dünyamızda iç ve dış politikayı izlemek, takip etmek ve yorumlamak için artık buna gerek yok. Eğer biraz yabancı diliniz, ilginiz ve yeterli vaktiniz varsa karşılaştırmalı yöntemlerle az çok isabetli bir sonuca erişebilirsiniz. Hele hele yapay zekanın az çok teyit imkanı sunduğu zamanımızda doğru bilgiye ulaşmanın hem kolay ve hem de zor olduğu söylenebilir. Akan bilgileri işleme, süzgeçten geçirme, karşılaştırma yeteneğine sahip olanlar için kolay, her konuda sathi / vasat bilgiye sahip olanlar için de zor. Burada asıl olan verileri nasıl işleyeceğimizi, hangi ölçülere vuracağımızı, sağlamasını nasıl yapacağımızı bilmektir. Ön yargılarından sıyrılıp sadece doğru neticeye varmayı hedefleyenler Allah’ın inayet ve yardımıyla doğru hükme varırlar.
Kamuoyunda en çok mevzu edilen Suriye ve Gazze’deki gelişmeleri bu açıdan yorumlamaya çalıştığımızda iyice artan dijital medya yapımcılarının neredeyse birbirleriyle yarışırcasına kendi ideolojik yargıları üzerinden meselelere bakıp yorumladıklarını görebiliriz. Bu yayın kanallarını kullananlar bunun üzerinden kazanç sağlamayı da hedeflediklerinden dolayı mevzu ettikleri konularla ilgili fikirlerini abartarak, şişirerek ve adeta muhataba şok uygulayarak bilgiyi göçertmeyi ve bu yolla daha çok izlenmeyi hedeflemektedirler. Bu da ister istemez insanları verilen / sunulan bilgilerin doğruyu ne kadar yansıttığı üzerinde şüpheye düşürüyor.
Burada herhangi bir siyasi görüşe, ideolojiye esir düşmemiş olanların işi gerçekten zor. İktidarın kontrolündeki bilgi kaynaklarına olan güven çoktan aşındığı için onları ilk elde saf dışı bıraksak da muhalefet medyası diyebileceğimiz kaynaklar vesilesiyle sosyal medya mecraları üzerinde paylaşılanlar da ağırlıklı olarak siyasi ve ideolojik yargılara göre haberleştirilmekteler. Bu da sayıları gittikçe azalan adil şahitlerin işlerini de gittikçe zorlaştırıyor.
Hiçbir kişi ve topluluğa haksızlık etmemek, yalan yanlış bilginin, haberin akışına aracılık etmemek için bize intikal eden bilgileri, haberleri çok sağlam kaynaklardan teyid edip tam bir kanaate eriştikten sonra yine ön yargılarımıza, ideolojik kabullerimize uygun düşmese bile çıkacak sonucu akli melekelerimizle değerlendirmek, yorumlamak ve hüküm çıkartmak mükellefiyetindeyiz. Müslüman olmak, bize temel insani bakışın ötesinde bir sorumluluk yüklüyor. Biz ladini / seküler bir gözle, akılla yorumlayamayız. Çünkü Hucurat 6 gibi onlarca ayetle Allah inananlara sorumluluk yüklüyor. Bu sorumlukla uzun zamandır sosyal medya araçları üzerinden Suriye ve Gazze’de olup bitenleri izlemeye çalışıyoruz.
Gazze’deki soykırımın dünya kamuoyunda geniş yer bulması ve çok sayıda haber kaynağının olması nispeten doğru, emin bir kanaate erişmemize imkan veriyor. Ancak aynı şeyleri Suriye için söyleyemiyorum. Az çok bölgedeki olayları izleme imkanına sahip haber kaynakları içerisinde rahatlıkla güven duyabileceğimiz birinin olmayışı doğru yargılara varmada ciddi bir engeldir. İktidar doğrudan taraf olduğu ve diğer muhalif kesime ait medya kuruluşlarıyla, youtube kanalları da oradaki olayları ideolojik perspektiflerine göre yansıtmaları nedeniyle korkarım ki, çoğumuz iyi niyetli de olsak zaman zaman bu haber kaynaklarının tuzaklarına düşmekteyiz.
Ne yazık ki, bu korkunç bilgi bombardımanı biz insanların düşünce melekelerini, dinamiklerini mefluç ediyor, doğru, isabetli, hakkaniyetli yargılara varmamızı zorlaştırıyor. Bu bilgi kirliliği, kaosu, dezenformasyonu gerçekten enformatik cehaleti yaygınlaştırıyor. Bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı çağda cehaletin artışını bu şekilde açıklamak mümkün olmakla birlikte bize düşen korunma kurallarına azami bir dikkatle riayet etmek olsa gerektir.

