Ülkemizde de virüs etkisiyle evlerde kalarak yeni bir hayat düzenine alıştık. Bu zaman içerisinde faydalı bir çalışma yapmak amacı ile dijital ortamda teknolojiden yararlanarak Demokratik Değişim Hareketi (akıl, bilim, hukuk, demokrasi) olarak konferanslara devam ettiğimiz gibi aydınlatıcı yazıları ile insan olmanın şuuru ile yolumuza devam etmekteyiz.
Ekonomi alanında, Avukat Rubil Gökdemir,
Kitap Tanıtım ve Hurafelerden Arınmış Bir Din alanında Prof. Dr. Orhan Arslan,
Siyasi Partilere Üzerinde Farklı Bakışlarla Doç. Dr. Serhan Yücel
Bilim Işığında Millet ve Milliyet Fikri ile Prof. Dr. İskender Öksüz,
Kültür ve Dil Konusunda Dr. Yağmur Tunalı,
Tarihte Akıl ve Bilim alanında Eski Bakanımız Namık Kemal Zeybek,
Demokrasi ve Mutluluk üzerine Dr. Zülfikar Özkan,
Medeniyeti Kuran ve Yaşatan Değerler alanında Prof. Dr. Levent Bayraktar,
Osmanlıdan Bugüne Dış Borçlanma Serüvenimiz alanında Avukat Ruhittin Sönmez,
Cumhuriyetimizin 100 Yılına Doğru Demokratik Sivil Siyaset Anlayışları alanında Milletvekili Kemal Albayrak,
Türk Dünyası üzerine Prof. Dr. Orhan Kavuncu,
Temel Hak ve Özgürlükler ve Devlet konusunda Prof. Dr. Fikret Eren
ve daha pek çok demokratik değişim hareketinin değerli mensupları yazı ve düşünceleri ile bu süreç içerisinde faaliyetlerine devam etmektedir. Teknik bir arıza nedeniyle dinleyemediğimiz gazeteci yazar Taha Akyol’u da önümüzdeki günlerde dinleyeceğiz.
Merhum Ahmet Hamdi Tanpınar “Fikirlerimiz, onları taşıyacak kudrette olduğumuz nispette bizimledirler” der. Bizlerde bu gayretle “Kader insanları bir araya getirir, karakterleri yaklaştırır, davranışları uzaklaştırır” diyerek amacımız “Kriz” yaratmak değil, kriz çözmek için gayret edenlerle bir araya gelip, sanal ortamda düşünceleri ile coğrafyamıza ve insanımıza faydalı olmaktır. Amacımız, milletimiz ve ülkemize hizmet etmektir.
Yazı, konferans ve düşünceleri ile “müzakere” zeminini oluşturan açık ve saydamlık ilkesine dayanan, meşru yollarla hareket eden oluşumumuzun;
Ayrıştırma değil, kaynaştırıcı bir dil ve üslubu vardır,
Akıl, bilim, hukuk, demokrasi ilkesi ile yaşanılabilir bir ülke hayalimizdir,
Her arkadaşımızın fikirlerinden faydalanarak öğrenme yollarımız düşüncemizdir,
Değişim ve demokratikleşmeye katkı sağlayan her sivil kuruluşa destek sunmaktır.
Bunları belirttikten sonra günümüzde bazı alışkanlıklardan kurtulmamız gerekiyor. Taklit ve icat diye iki kavram vardır. Sanayide, üretimde, siyasette, her alanda bunu görmek mümkündür. “Eski faydalı ise yenidir, yeni de faydalı ise yenidir” ilkesi ile düşüncelerimizi belirttiğimiz Demokratik Değişim Hareketi, ülke genelinde faklı bir yapıyla, insanlığa katkı sağlayacak fikri bazda bir topluluktur.
Bunu belirttikten sonra bu hareketin de bir mensubu olarak, genel anlamda şahsi düşüncem olmak üzere yeni siyaset arayışlarını değerlendirmek düşüncemi de aktarmak istiyorum. Çünkü, her alanda olduğu gibi farklı düşüncelere saygı duyarak, onlardan da faydalanmak isterim. Geçmişe baktığımızda tek parti döneminden, çok partili hayata geçiş ve günümüze kadar siyasi alanda yaşadığımız ve birbirine temessül eden pek çok olayın okuyarak veya yaşayarak şahidiyiz. Okuduklarımız ve gördüklerimiz ve kaynaklar bunu gösteriyor ki iktidar, muhalefet, siyasi partiler incelendiğinde bir filim gibi mutlu başlangıç, acı son devam edip gitmekte.
Çiçero “Herkes hata işleyebilir ama ahmaklar hatalarında ısrar eder” der. Divan şairi Nabi de “Talih meyhanesinde, geldiğin yüksek mevkilerde çok gururlanma, sarhoşların binlercesini gördük sersemlemiş halde” diyerek yöneticileri faklı konularda çok uyarmış. Bunlarla ilgili ders alabileceğimiz pek çok konu var ama siyaseten kriz çözmek, kriz yaratmaktan daha gerideyiz.
Toplum yönetim sorunu çözmeden, başka sorunları çözemez. Yeni modeller, yeni sistemler, yaklaşımlar geliştirmek yerine işin tersini yapıyoruz. Eski alışkanlıklarımızdan kurtulamıyoruz. İcat yerine taklit ön planda. Rahmetli Cemil Meriç “Bizim tarihimiz çobanın etrafındaki sürünün tarihidir” der. Baş başa, başta padişaha bağlıdır. Değişim işlerine gelmeyince siyaset temsilcileri bu kültürü ve alışkanlığı aynen korumaya çalışır. İktidara gelenler bir süreliğine ülkeyi yönetip gitmeye değil, iktidarı ele geçirmeye, mümkünse ölünceye kadar iktidarda kalmaya gelirler. Muaviye gibi ölümden sonrasını da dizayn etmeye kalkarlar. Aynı hastalık sivil toplum, dernek, vakıf, sendika ve kuruluşlarda da var. Prof. Dr. Orhan Arslan (değişik anlatımları), Prof. Dr. Ahmet Akbulut (Sahabe Döneminde İktidar Kavgası), İhsan Eliaçık (Adalet Devleti), Prof. Dr. İ. Süreyya Sırma (Müslümanlar Tarihi) ve pek çok kaynakta geçmişin iktidar kavgalarından bahsederler.
Peki bugün yok mu bu olaylar? Değişik şekil ve dönemlerde de devam ediyor. Richard Cornor’un Devrimci Beyin kitabında, “hepimizin kötü alışkanlıkları var” der. Kimisiyle uzun yıllar tanışığız, kimisinin farkında bile değiliz. Onlardan vazgeçmek kolay gibi gözüküyor ama deneyip başarısız olduğumuzda birçok kez ve her şeye rağmen duramadığımızda, umutsuz ve kendimize karşı daha yargılayıcı bir “BEN” bırakıyoruz. Şevket Süreyya Aydemir’in, Menderes’in Dramı adlı kitabında “Tohumlar vardır, bunlar yeşerecekleri toprağı bulamazlarsa zamanın selleri içinde erir giderler. Tarihin mantığı vardır, hangi açıdan değerlendirilirse değerlendirilsin tarih konuşur” der.
Rahmetli Mehmet Niyazi Türk Devlet Felsefesi eserinde sağlıklı demokrasinin şartlarına “Demokratik rejim, her şeyden önce elverişli ortam arar, tabuların hâkim olduğu, bazı düşüncelerin resmi görüş haline geldiği toplumlarda demokrasiden söz edilemez. Böyle ortamlarda kurulan demokratik rejimler sahneye konmuş oyunlar gibidir, her şey suflörlere bağlıdır” der. Sıkıntı burada, bir iktidar veya zümre kendisini kamuoyunun yerine koyup “ancak şunlar düşünülüp, şunlar tartışılır derse, orada kılık değiştirmiş diktatörlük hakimdir.”
Demokratik rejim her şeyden önce vatandaşın hürriyet terbiyesine ihtiyaç duyar. Hayat canlı bir organizma gibidir, bünyeye yeni şeyler katar ve anlamını yitirenleri de atar. Baskı gruplarının iktidarda ağırlığı olursa rejim halktan kopar, en çok ağırlığı bulunan grubun menfaat oyuncağı haline gelir. Demokrasi sistemli, vicdanlı, iyi yetişmiş aydın zümrelerle hayat hakkı bulur. Aydınların seviyelerini, ciddiyetleri o rejim için hayati önem taşır. Bürokratlaşma, yanaşma düzeni siyaseti bazen bir hastalık ve bazen de virüstür. Seçilerek gelenler kimseye hesap vermeden kurumları, kendi malları gibi kullanmaları rejimi bozar. Kanun yapmak ve uygulamak bir elde toplanınca, yönetimde dengeleme nasıl olacak? Dengeleme olmayınca, insanın ihtiraslarını ne sınırlayacak, hukukun üstünlüğü nasıl garanti edilecek? Huzurun elbette pahası vardır. Hayat tezatları ile yaşanır, mecbur olmayabilirsiniz ama mesulsünüz. Gerçek bir demokrasi, özgürlük, sivilleşme, insan hakkı, hukuk devleti, zihinlerin özgürlüğü ile başlar.
Siyasetin başına gelecek kişileri belirlemekten çok, gelecek kişilerin uyacağı ahlaki kurumları yaratmak önemli. İlahi devlet kurmuyoruz, beşerî devlet ve siyaseti rayına oturtmak gerek. Ayrıcalıklı siyaset elitleri yaratırsak, otoriteyi yaratırız. İskoç filozof David Hume “Tanrının varlığı tartışılmaz, sıfatları tartışılır” der. Yanlışın temsilcilerini ve yanlışlarını tartışmak siyasete güç katar. Fikrimizde hür müyüz yoksa verilen rolü mü oynuyoruz? Siyasette ilim, akıl, hukuk ve demokrasi birinci alan olmalıdır ki, merkezden taşraya yansısın. Eşyanın güzelliği onu görenin zihnindedir. Demokrasinin öz yapısı, demokratik toplumdur. Düşünce tekelciliğini reddeder. Siyaset uygulamaları insana değil, ideolojilere, güce, tabulara, yanaşmalara, kirli yapılara hizmet ederse orada kavga olur. Siyaseti “DOYMA” mutfağından kurtarmak lazım. Her geçen gün siyasetin alanı daraltılarak, siyasal erkin, devletin bekası iddiası ile ortaya koyduğu ilişkiler meşru gösterilemez, asıl beka budur.
Siyaset bir hizmettir, anlayıştır, süreçtir, yoldur, sabırdır, sarp yokuştur, yöntemdir, akıldır. Açık ve net olarak şunlara dikkat edilmelidir;
• Din, adalet, ordu siyaset dışı tutulmalıdır.
• Birey, toplum, devlet ilişkilerinde konum çok önemlidir.
• İyi ve kötüde hangisi çok beslenirse o kazanır. Dikkat edilmelidir.
• Arkamda yürüme, ben önün olmayabilirim, önümde yürüme takipçin olmayabilirim, yanımda yürü ki seni görebileyim, ikimiz eşit olalım, dayanışma adil olmalı.
• Fiyat esaslı değil, değer esaslı bir anlayış olmalı.
• Çıkar ittifakı değil, değer ittifakı olmalı.
• Kimlik, mezhep, ideoloji üzerinden değil, insan odaklı bir siyaset olmalı.
• Fikirlere gümrük uygulanmamalı, imtiyazlılar sınıfı yaratılmamalı.
• Süresiz değil, süreli bir yönetim anlayışı getirilmeli.
• Siyasette cemaatleşme ve güç birlikleri oluşturulmamalı.
• Rehber ilim, akıl, ahlak, demokrasi ve hukuk olmalı.
• Devlet vatandaş ilişkisi yeniden düzenlenmeli.
• Açıklık ve saydamlık her alanda, özellikle mali konularda net olmalı.
• Siyasette rekabet sağlanmalı, liyakat esas alınmalı.
• Tek adamlık anlayışı, kadro anlayışına, ortak akla dönüştürülmeli.
• Siyaset kriz üretmemeli, krizleri çözmeli.
• İster iktidar ister muhalefet olunsun, durulan yerin bilinmesi önemli.
• Geçmişle uğraşmak yerine, geleceğe odaklanılmalı.
• Adalete, dine, orduya kesinlikle siyasi müdahale edilmemeli. Kendi mecralarında görevlerini yaparken, denetim mekanizmaları gerçekleştirilmeli.
• Taklitten ziyade yeni şeyler üretilmeli.
• Uzun vadeli kalkınmada planları hazırlanmalı.
• Rakiplerin düşmanlık anlayışından kurtarılmalı. Muhalefet, iktidarın denetim mekanizması olmalı.
• Teknolojik imkanlar ahlaki ve verimlilikte kullanılmalı.
• Siyaset korku alanı değil, sevgi ve ahlaklı yönetim mekânı olmalı.
• Siyasette insani ve evrensel değerler her alanda korunmalı ve hukuki zemine oturtulmalı.
Siyaset gıdasını “ilimden, akıldan, hukuk ve demokrasiden” alır ve beslenirse alternatif üretme kolay ve faydalı olur. Her zaman bunları yapma ümidi vardır. Siyaset çözüm ve alternatiftir.
Gökyüzü çadırınız
Güneş bayrağınız olsun