Orijinal Metin: Frank O. Mora / 04 Eylül 2018
Tercüme: Melih Rüştü Çalıkoğlu
Maduro neden hala iktidarda ve yerine geçebilecekler neden daha iyi olmayacak!
Venezuela Başkanı Nicolas Madura ofisin başına geçtiği Mart 2013’ten beri gözlemciler rejiminin her an düşebileceğini söyleyegeldiler. Son bir kaç yıl içinde, Venezuela bariz bir şekilde devlet ve ekonomi olarak erimekteyken, Şavizmo’nun çöküşü hakikaten an meselesi gibi görünüyordu. Yine de Maduro düşmedi ve onun iktidara tutunuş şekli bize yönetiminin gelecekte neye dönüşeceği hakkında bize bilgi verebilir.
Bugün ise Venezuala’nın çektiği acıların dibi bir türlü görünmüyor gibi. Bundan daha da kötüsü olamaz demişken, IMF hiperenflasyonun yüzde 1 milyon seviyesine ulaşacağını öngördü. 2013’den beri ülkenin ekonomisi yarı yarıya küçüldü. Bu arada, devletin gelirlerinin % 90’ını oluşturan petrol endüstrisi de eriyip gitti. Petrol üretimi 2013’de günlük 3 milyon varilken, 2018’de bu günlük 1 milyon varil seviyesine düştü.
Ortada adından bahsedebileceğimiz bir ekonomi yokken, nüfusun % 87 gibi inanılmaz bir oranı yoksulluk içinde yaşamakta. Gıda, ilaç, elektrik ve diğer temel ihtiyaçlar zor bulunuyor. 2014 ile 2018 yılları arasında 3 milyon Venezuela vatandaşının, gelenleri kabul edebilecek kapasitesi olmayan komşu ülkelere sığınmasına şaşmamak lazım.
Toplumun ve ekonominin bu bariz eriyişine rağmen Maduro’nun gücüne karşı koyan/koyabilecek birileri bulunmuyor. Bu bir bilmece ve rejimin Venezuela’da nasıl tutunduğunu anlamadan, gelecekteki değişimleri çözümlemek de mümkün olmayacak.
Maduro rejiminin hayatta kalmasının ilk açıklaması aslında bütün antidemokratik rejimler için geçerli olan devlet kurumlarının kontrol altında tutulması ve baskı. 2002 yılında Maduro’nun selefi, Başkan Hugo Chavez, sivil kuruluşlara etkin olarak müdahale etmek, tasfiye etmek, içlerine sızmak ve nihayetinde bir bütün olarak yutmak olarak tanımlanabilecek ve kendi isimlendirmesiyle Bolivarist (Güney Amerika halklarının 19. yüzyılda İspanyol yönetimine karşı bağımsızlığını savunan büyük lider Simon Bolivar anısına) bir devrim süreci başlattı. Böylece bütün siyasi muhalefeti baskı altına aldı. Maduro’nun iktidara geçtiği 2013’den sonra da bu süreç özellikle toplumsal ve ekonomik krizin kötüleşmesi ile paralel bir şekilde derinleşerek devam etti. Bugün rejim, her hangi bir muhalif girişimin PSUV (Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi) tarafından Maduro’nun egemenliğine karşı çıkmasına kolayca engel olmasını sağlayacak kadar devlet kuruluşlarını, örneğin Ulusal Seçim Komitesini ve yargıyı, ele geçirmiş durumda.
2002 yılındaki başarısız darbe girişiminden sonra, rejim silahlı kuvvetleri de sert bir şekilde devre dışı bıraktı ve politize etti. Venezuela silahlı kuvvetleri daha öncesinde bölgedeki daha profesyonel ve politika dışı kuvvetler arasında iken, ihraçlar, politik olarak kontrol edilen terfiler, yolsuzluk ve görev sorumluluklarının yeniden tanımlanması gibi işlemler sonrasında yeni adıyla yani Bolivarist Ulusal Silahlı Kuvvetler haline geldikten sonra rejimin korunmasını sağlayan sadık bir araç haline getirildi. Hem Chavez, hem de Maduro orduyu iktidar partisi olan PSUV ile daha da yakınlaştırarak iktidarlarının korunmasında önemli bir rol verdiler. Ordu petrol gibi stratejik endüstrilerin yönetimi, gıdanın tahsisini ve dağıtılmasının yürütülmesi gibi önemli sorumlulukların yanı sıra, hem muvazzaf hem de emekli pek çok askeri yetkili hükümette, valiliklerde, yasama organında, belediyelerde ve millileştirilmiş veya özel sektör kuruluşlarından aktif olarak görev alıyorlar.
Bunlarla birlikte, rejim Anayasayı alenen geçersiz kıldı ve hukukun üstünlüğünü bir şakaya dönüştürdü. Örneğin, muhalefet 2016’da ve Mart 2017’de 2015 yılındaki seçimlerde çoğunluğu kazandıkları Millet Meclisi’ndeki girişimleri sayesinde Maduro’nun görevinden alınmasını sağlayabilecek bir referandum için karar almayı başarmışken, Anayasa Mahkemesi Millet Meclisi’nin geçici olarak askıya aldı.
Ve bütün bunlar olurken, bir yandan da bütün bağımsız bilgi kaynakları ve medya kuruluşları neredeyse tamamen yok edildi. Venezuela’nın sokaklarında, Bolivarist Milli Polis, Milli Muhafızlar ve kendilerine kolektivos diyen silahlı sivil gruplar muhalifleri, gazetecileri veya çok fazla bağımsız düşünce sergiliyormuş gibi görünen herkesi sindiriyor ve şiddet kullanarak eziyor. Ayrıca rejim olağanüstü hal yetkileri denilen güçlerini kullanmaya devam ederek bir yandan sanayi kuruluşlarını millileştiriyor, bir yandan da siyasetin normal bir şekilde yürümesini engelliyor.
Maduro’nun gücünü koruyabilmesinin ikinci bir açıklaması ise birinci ile de ilişkili olan, devletin vatandaşları arasında ektiği korku ve güvensizlik kültürü. Kolektivos olarak adlandırılan sivil milisler her ne kadar doğrudan hükümetle bağlantılı gibi görünmeseler de parasal desteklerini hükümetten alıyor ve bazı devlet yetkilileri tarafıdan yönetiliyorlar. Kolektivos toplum içerisinde şüphe ve tedirginlik uyandırmak için şiddet yöntemleri kullanıyorlar.
Bu arada Bolivarist taban örgütleri ve toplum konseyleri de komşular ve mahalle seviyesinde rejimin gözleri ve kulakları olarak görev üsteniyorlar. Komşuları tarafıdan ihbar edilme yönündeki sürekli ve kesintisiz korku vatandaşları kendi kendilerini kontrol etme ve kendilerini sansürlemeye itiyor.
Komşunuzu bir hükümet muhbiri olma ihtimali olduğunu düşünürken ve zaten açlık ve yokluk içerisinde yaşarken doğrudan ve rejim düşmanı olarak ilan edilirseniz devlet tarafından dağıtılan ilaç ve gıda gibi temel ihtiyaçlara olan erişiminizin kesilmesi söz konusu iken bir araya gelip kitlesel protestolar ve gösteriler düzenlemek gerçekten zor.
Kamuoyunu ve muhalefeti kamu gücünü ve baskı yöntemlerini kullanarak zayıf ve bölünmüş tutma stratejisinin yanı sıra Caracas’ın rejimi devam ettirebilmek için kullandığı üçüncü yöntem özel sektörü kontrol altına almak. 2005 yılından beri Venezuela hükümeti, kendi ekonomik gücünü artırabilmek için kendi rejimine uyumlu gitmeyen özel sektörü küçültmeyi ve sektörlerin ihtiyaç duyduğu kaynakları vermeyi reddetmeyi bir yöntem olarak benimsedi.
Venezuela Ticaret ve Sanayi Odaları ve Üretim Federasyonu -en büyük iş örgütü- bir zamanlar öneli bir siyasi ve ekonomik aktörken, hükümetin el koyma, yıldırma ve baskı uygulamaları sayesinde artık etkisiz bir hale gelmiş durumda. Özel sektörü kontrol altına alma konusunda etkili diğer yöntemler ise hem Chavez’in hem de Maduro’nun uyguladığı yoğun kamulaştırma kampanyaları, dolara erişimin zorlaştırılarak özel sektörün yabancı para birimlerine erişmek için devlete muhtaç bırakılmaları oldu.
Caracas yokluğu da bir kontrol aracı olarak kullanıyor. Küba’da olduğu gibi Maduro rejimi de tüketim mallarını her zaman düşük stokta saklıyor ve malların dağıtımını vesikaya bağlayarak nüfusu hizada tutuyor. Vatandaşlar devletle ve PSUV memurları ile uyumlu olmak zorundalar yoksa kamu sektöründeki işleri parselleme, gıda vesikaları, sosyal programlara seçilenlere dağıtılan “Anavatan Kartları” ve diğer çıkarlardan yararlanamazlar.
Hükümetin tüketim malları üzerinde sergilediği sıkı kontrol özellikle başkentin orta sınıf mahallerinde ve ülkenin içlerindeki büyük kent alanlarında çok etkili oluyor zira kent insanları kendi gıdalarını yetiştirme şansına sahip değil.
Tabii bir de insanların hiper-enflasyon ve yokluk içerisinde zamanlarının çoğunu gıda ve ilaç bulmaya ayırırken hükümet karşıtı gösterilere ve diğer siyasi aktivitelere zaman ayırmalarının zorluğunu da hesaba katmak lazım.
Bütün bunların sonucu olarak ekonomik çöküş hükümet karşıtı bir davranışa yol açmak yerine tam tersi etki yapmış oluyor.
Kaynak: https://siyasetdusunuyoruz.net/2018/09/11/bu-yakinlarda-venezuelada-rejim-degisikligi-beklemeyin/