Ak Parti’nin uzun yıllardır iktidarda olmasının bir sonucu olarak kabaran bir günah defterine sahip olduğu su götürmez bir gerçek.
Hem uzun iktidar süreci ve hem de tek adam rejimine evrilmenin sebep olduğu büyük ölçekli idari, hukuki, mali yolsuzlukların, hukuksuzlukların su yüzüne çıkması ve bunların üzerine gidilememesi AKP’nin kamburunu her geçen yıl daha da büyüttü.
Artık “nerede yolsuzluk, usulsüzlük var?” diye değil, “nerede yok?” diye soruyoruz. Bu tür rejimlerin kaçınılmaz akıbetleridir bunlar.
Bunların konuşulması, yazılması istenmediği için de bütün basın, yayın ve sosyal medya mecraları baskı altına alınmaktan, sansür uygulanmaktan, cezayla tehdit ve mahkum edilmekten kurtulamamaktadırlar. Yani, sözün kısası bir suçu başka suçlarla örttükçe kambur büyüyerek bugün taşınamaz hale gelmiştir.
Arkalarında bu kadar suç biriktirdiklerinden dolayı da iktidarı bırakmak istemiyorlar. Bir rövanşizme maruz kalacaklarından endişe ediyorlar. Onun için de kendi iktidarlarını uzun ömürlü kılmak için pragmatik veya oportünist bir anlayışla her türlü siyasi atraksiyonu rahatlıkla yapabiliyorlar.
Demokrasinin üç sac ayağı olan yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığı bir siyasal rejimde idarenin suçlarını araştıracak, denetleyecek birimlerin işlevsiz kalmasıyla siyasal iktidar mensupları freni olmayan bir aracı kullanır gibi kamu malları ve rantlarından hukuksuzca, usulsüzce yararlanabilme imkanına kavuştular.
Bu ortamda bu kadar günah batağına batmış iktidara muhalefet etmek, eleştirmek kolay olmanın ötesinde bazı muhalif kesimlerce dayanılamaz bir iştaha dönüşüyor. Muhalefet etmek için o kadar çok malzeme var ki, saatlerce istediğiniz gibi konuşur ve sayfalarca yazabilirsiniz.
Bazı siyasiler, gazeteciler ve sosyal medya fenomenleri bunları sürekli gündemlerinde tutarak, TV ve YouTube kanalları vasıtasıyla kendileri için şöhret kapılarını da aralıyorlar.
Yukarıda ifade ettiğim gibi iktidarın yanlışlarını, günahlarını konuşmak, yazmak kolay. Saatlerce konuşup yazabilirsiniz. Ancak asıl soru şu: Gayri hukuki, gayri ahlaki icraatlarını gündeme getirip, bu olumsuz sonuçların ana sebeplerini görmemek ve iktidar dışındaki politik ve sosyal grupların buradaki sorumluluklarını dile getirmemek ne kadar isabetli bir tutum sayılabilir? Bu tutumun şimdiye kadar bir derde derman olduğu görülmüş mü?
Ortada bir yığın ağır problemin biriktiği inkarı kabil bir durum değil. Buna karşı siyasi ve toplumsal muhalefetin bunları nasıl gündeme getirmesi ve nasıl izah etmesi gerektiği ayrı bir tartışma mevzuudur.
Konuşmanın ve yazmanın şehvetine kapılarak iktidarı şeytanlaştırarak halktan teveccüh alabilirsiniz. “Yaşa, var ol!” tezahüratlarına mazhar olup her gün bir TV kanalında arzı endam edebilirsiniz. Bu durum sizin muhalefet yapma usul ve esasınızın doğru, isabetli olduğu anlamına gelmez. Çünkü muhataplarınızın akıllarına değil enfüsi duygularına hitap ediyorsunuz, acılarını, kaygılarını istismar ederek kendinizi modern kurtarıcılar olarak sunabiliyorsunuz. Aslında bu yapılan başka bir cihetle halkı aldatmaktır, yanlış bir istikamete yönlendirmektir. Bir yanlışı ifade etmek konusunda ne kadar haklı olursanız olun, o yanlışı anlatış tarzınızla sorunun hangi temel unsurlardan kaynaklandığını, yanlışın tashih ve ıslahı için nelerin yapılması gerektiğini dile getirmek de toplumsal sorumluluğunuzun gereğidir. Sadece yapılan olumsuzlukları dile getirmek, muhatabı ajite etmek hem psikolojik bir yılgınlığa, umutsuzluğa ve ruh daralmasına sebebiyet vermekte ve hem de bu haleti ruhiyenin sonucu olarak insanları meselelerin çözümü konusunda inisiyatif alma cesareti göstermekten alıkoymakta, korkutmakta ve daha çok endişeye sevk etmektedir.
Bu yazıyı kaleme almamdaki en önemli amil, son yıllarda numuneleriyle çok sıklıkla karşılaştığım bazı tenakuzlardır. Kişiler veya grupların AKP iktidarının politikalarına muhalefet ederken kendilerine dönüp, “acaba bu olumsuz gelişmelere sebep olmada benim / bizim de bir katkımız / payımız oldu mu, olmadı mı?” sorusunu kendilerine yöneltip, bir muhasebe yapmamaları, kolaya kaçıp AKP iktidarını biteviye eleştirmelerine sebep olmaktadır. Doğrusu iktidar da belki de bilerek önlerine tükenmez bir hazine sunmakta, artık iktisadi, hukuki vs suçları gizlemeye gerek görmeksizin pervasızca işlemektedir. Son yıllarda muhalefete yakın medya kanallarının ekranlarının kadrolu konuşmacılarının önemli bir çoğunluğunun bu süreçlerin asli olmasa bile feri sorumluları oldukları herkesin malumu olan bir gerçektir.
Burada temel bir soru var: Muhalefet cephesi olarak talebimiz sadece, “AKP iktidarı gitsin onların yerine kim gelirse gelsin” mi yoksa bugün AKP iktidarının çıtayı yükselttiği anti demokratik hukuk düzeninin anakronik sebeplerinin neler olduğunu ve tashihi / ıslahı için neler yapılması gerektiğini de içeren şümullü yeni bir siyaset anlayışı ve kültürünü geliştirmek mi?
Akıl, vicdan ve ilim sahiplerine düşen sorumluluk, bu soruya doğru, isabetli, ilmi, ahlaki bir cevap oluşturmaktır.
Aksi taktirde “benim oğlum bina okur döner döner yine okur” misali yaşadığımız akıbeti tekrarlarla yaşamaya devam ederiz.
Hem sol, liberal, seküler ve hem de muhafazakar kesimlerin iktidar hakkında ortaklaştıkları kanaat, demokratik parlamenter rejime geçtiğimiz günden bu tarafa bu derecede hukuk tanımaz bir iktidarın gelmediği, dolayısıyla bundan sonra da kim gelirse gelsin bu iktidar kadar hukuktan ayrılmasının mümkün olmadığıdır. Yani, AKP iktidarının kendisinden sonra gelecek olanlara işlenmemiş bir günah bırakmadığını iddia etmektedirler. Bu iddia elbette tartışılabilir ama toplumun kahir ekseriyetinin sahip olduğu bu intiba iktidar mensupları için çok ciddi bir problemdir.
Buna rağmen ben yine de şu hususu savunurum: “Bu iktidardan sonra daha iyisi mi, daha kötüsü mü gelir” gibi bir zihin bulanıklığına düşmeden, mevcut iktidarın en kısa zamanda tasfiyesinin gerektiğine inanmakla birlikte “yerine kim gelirse gelsin” gibi bir kumar oynamam. “Kim / kimler seçilme şansına sahiptir” veya “ehveni şer” gibi muğlak bir tercihte bulunmadan kendi ölçülerimce “en iyisi”, “en adil” olduğuna itimat ettiğimi tercih ederim. Bilir ve inanırım ki, ben tercihlerimden sorumluyum, sonuçlardan değil…
Allah kifayetsiz muhterislerin şerrinden bu toplumu muhafaza buyursun.