Su canlı hayatın vaz geçilmez unsurlarındandır. Suyun önemi bununla da sınırlı değildir. Enerji üretiminden, tarımda kullanıma, ulaşıma kadar bir dizi faaliyet suya bağlıdır. İnsan dışındaki diğer fauna ve florada suya sıkı sıkıya bağımlı olarak bulunur.
Dünya üzerindeki mevcut tatlı su kaynaklarının ihtiyaçları karşılayamayacak hale gelmesi üzerine tatlı su kaynakları konusunda ortaya çıkan sorun su sorunu olarak tanımlanabilir. Dünya su varlığının miktar bazında sabit kaldığı bir gerçektir. Ancak kimi zaman suyun bulunduğu ortam ve faz suya ulaşımı zorlaştırdığı için, kimi zaman da ulaşılabilir mahiyetteki suyun bileşimi kullanmaya uygun olmadığı için dünyanın su varlığı, her geçen gün artan su ihtiyacını karşılamak konusunda yetersiz kalmaktadır. Bu durum bölgesel ve mevsimsel değişimler arz etmekle beraber, kimi yerlerde şiddetli kimi yerlerde ise hafif hissedilen bir sorun olarak öne çıkmaktadır.
Yer küremizde tüm suların %97,5 lik kısmı okyanuslar ve denizlere aittir. Ancak %2,5 i tatlı su olarak bulunmaktadır. Bu tatlı su kaynaklarının büyük bölümü ise buzullar tarafından tutulmaktadır. Dağ ve örtü buzullarında bağlanan sular, higroskopik nem, canlıların bünyesindeki sular, atmosferdeki su buharı, tuzlu sular ilk etapta kullanılması mümkün olmayan sular olup, insan dışı sebeplerle ulaşılamaz statüsünde yer almaktadırlar. Öte yandan, beşeri etkiler sonucu kirlilik oranı artan sular ise antropojenik kaynaklı ulaşılamaz sular tarafına yazılmışlardır. Dolayısıyla kendi içinde bir ahenge sahip olan hidrosferin beşeri müdahalelerden etkilenen yapısı, günümüz dünyası için gittikçe büyüyen bir probleme işaret etmektedir.
Tamamen ikame edilemeyen bir kaynak olan su; yaşayan bütün canlılar için hava ile birlikte en önemli doğal kaynaktır. Ekosistem kullanımı, insan kullanımı, ekonomik kalkınma, enerji üretimi, ulusal güvenlik gibi suyun gerekli olduğu birçok sektör vardır. Ancak, özellikle son 50 yıl içerisinde plansız artan nüfus toplanma alanları ve bunun sonucu olarak o bölgede artan su talebi ve taşıma kapasitelerinin aşılması su krizini gündeme getirmiştir.
Böylece kısıtlı bir kaynak olan su ülkelerin zenginliğinin de göstergesi haline gelmiştir. Bugün yılda kişi başına 10 bin metreküp su düşen ülkeler “su zengini ülke” olarak adlandırılıyor. Genel kabullere göre, bir ülkede yılda kişi başına düşen tatlı su miktarı 1,700 metreküpten düşükse, o ülkenin “su baskısı” ile, anılan miktar 1,000 metre küpün altına inmiş ise “su açığı, kıtlığı” ile karşı karşıya olduğu kabul edilmektedir. Bu arada ülkemizde bu rakam 1400 metreküp civarındadır.
Bunun yanı sıra, hızla artan dünya nüfusu ve su talebiyle birlikte ekonomik, politik ve çevresel konulardaki mücadeleler ve çekişmeler çok daha yaygın ve ciddi boyutlara ulaşmıştır. Su kaynakları; miktar, kalite ve tüm diğer sektörel kullanımlar açısından birçok ciddi sorunla karşı karşıyadır.
Kabaca su kaynaklarının % 70i tarımda sulamada, % 20si endüstride ve % 10’u evlerde kullanılıyor. Çin’de 1.000 ton su ile ortalama değeri 200 $ olan 1000 kg buğday üretilebilirken, aynı miktarda su ile 14.000$ değerinde endüstriyel ürün elde edilebiliyor. Bu oran tarımdan 70 kat daha çok. Ekonomik büyümeyi ve beraberinde getirdiği işleri amaçlayan bir ülkede, su kaynaklarının tarımdan endüstriye kaydırılmasının getirdiği kazançlar çok açıktır. Buna karşın suyun bu tarz kullanımı ise kirlenmeyi beraberinde getirmektedir.
Bütün dünyada kirlilik, aşırı tüketim ve yeterli olmayan su yönetimi politikaları, kullanılabilir suyun kalitesi ve miktarında düşüşe yol açmaktadır. Hızlı ve plansız nüfus toplanma sahalarındaki artış neticesinde, söz konusu sahalarda taşıma kapasiteleri aşılmıştır. Bu sahalardaki su ihtiyacı için çevre bölgelerden su transferleri yapılmaya çalışılmaktadır. Bu ise ekosistem üzerinde yıkıcı etkiler ortaya çıkarmaktadır.
Fakirlik, kuraklık ve savaşlar da temiz su kaynaklarını ulaşılamaz yapmaktadır. Kaynakların kirletilmesi ve israfı, kaliteli suyun ihtiyaçları karşılamaktan giderek uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bu sebepten bazı ülkeler atık suları arıtıp tekrar kullanma yöntemine başvurmaktadır. Yerüstü su kaynaklarının büyük bir kısmının kirlendiği ve birçok yeraltı su kaynağının da aşırı derecede kullanıldığı belirlenmiştir. Su kaynaklarındaki kirlenmelerin ve aşırı kullanımların önüne geçilmezse, gelecek nesiller için iyi kalitede su kaynağı kalmayacağı fikri giderek güçlenmektedir.
Şehirleşme, sanayileşme ve ekosistemin korunması da su talebini artırıyor. Endüstrileşme ise şehirleşmeden daha fazla su kaynaklarının kullanımına sebep oluyor. Yaşam düzeyi artışı kendi içinde ek su kaynakları talebini birlikte getiriyor. İnsanların besin zinciri arttıkça ve daha çok sığır, tavuk, yumurta ve süt ürünleri tüketildikçe, tahıl tüketimi de artıyor.
Neyse ki su yenilenebilir bir kaynaktır, Hidrolojik döngü nedeniyle sürdürülebilir kullanımı mümkündür; Ancak günümüzde hızlı tüketim, kaynaklardan yararlananlara eşit fırsatlar ve yararlar sağlayacak şekilde sürdürülebilirlikten çok uzaktadır.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) tarafından açıklanan Dünya Su Gelişme Raporu’na göre en kaliteli suyun Finlandiya’da olduğu bildirilmiştir. Listede 2.sırada Kanada, 3. sırada Yeni Zelanda yer almaktadır. Genellikle, bir insanın biyolojik ihtiyaçlarını karşılaması ve yaşamını sürdürebilmesi için, günde en az 25 litre su tüketmesi gerektiği kabul edilir. Ancak, çağdaş bir insanın sağlıklı bir biçimde yaşaması için gereken içme, yemek pişirme, yıkanma, çamaşır gibi amaçlarla kullanılacak su dikkate alındığında, kişi başına günlük ortalama kentsel su tüketim standardı 150 litre olarak kabul edilmektedir. Dünya genelinde bölgelere göre kişi başına su tüketim miktarları sanayileşmiş ülkelerde 266 litre iken Afrika’da 67, Asya’da 143, Arap ülkelerinde 158, Latin Amerika’da 184 litredir. Dünya nüfusunun %40’ını barındıran 80 ülke şimdiden su sıkıntısı çekmektedir.
Sınırlı arza rağmen sınırsız talepler bir dizi su sorununu ortaya çıkarmış ve böylece uluslararası kuruluşların odaklandıkları temel konulardan birisi halini almıştır.
22 Mart tarihi ise, 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda “Dünya Su Günü” olarak ilan edilmiştir. UN-Water, kurulduğu yıl olan 2003’ten bu yana Dünya Su Günü etkinliklerine öncülük edecek BM kuruluşu olup, etkinlik konusunu ve verilecek mesajları belirleme sorumluluğunu üstlenmektedir. Bu bakımdan her yıl farklı ana temalar ile “Dünya Su Günü” programları yapılmaktadır.
Birleşmiş Milletler “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 6” bakımından 2030 yılına kadar herkes için su sağlanması hedeflenmektedir. Herkes için suyun mevcudiyetinin yanı sıra suyun sürdürülebilir yönetimini sağlamada başlıca hedefler arasındadır. Bu nedenle 2019 yılı sloganı ise “Kimseyi Geride Bırakmamak” olarak saptanmıştır.
Su kaynaklarının erişilebilir olması ve gerektiğinde kullanılabilir ve sunulabilir olması güvenli su olarak ifade edilmektedir. Güvenli suya erişim halk sağlığının vazgeçilmezidir. Bu nedenle sürdürülebilir kalkınma ve istikrarlı ve müreffeh bir dünya için kritik öneme sahiptir.
Herkesin ayrımcılık yapılmaksızın, kişisel kullanım için yeterli, güvenli, fiziksel olarak erişilebilir ve uygun fiyatlı suya erişiminin sağlanması insanın su alma hakkı olarak benimsenmiştir.
Oysa bugün, milyarlarca insan hala güvenli su olmadan yaşıyor. Özellikle mülteciler, kurak saha yerleşimcileri gibi yerli halklar, engelli insanlar çoğu zaman göz ardı edilmekte ve bazen ihtiyaç duydukları güvenli suya erişmeye çalışırken ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaktadırlar. Kimin geride kaldığını ve neden olduğunu anlamak için beş etkili faktör dikkat çekmektedir. Bunlar:
- Ayrımcılık
- İkamet yeri
- Sosyo-ekonomik durum
- Yönetim
- Şoklara karşı kırılganlıktır.
Görüldüğü üzere detayda ise cinsiyet, ırk, etnik köken, din, doğum bölgesi, kast, dil ve milliyet, engellilik, yaş ve sağlık durumu, mülkiyet, ikametgâh, ekonomik ve sosyal durum suya erişimi şekillendiren başlıca belirleyici faktörlerdir. Bu genel koşulların dışında iklim değişikliği, nüfus taşıma kapasitesinin aşılması, çatışma alanları, zorla yer değiştirme ve göç akışları su üzerindeki baskıları orantısız şekilde etkilemektedir. Bu nedenlerle 2019 yılı 22 Mart Dünya Su Günü gündemi, bu kadar çok insanın neden geride bırakıldığının nedenlerini ele alarak su krizinin üstesinden gelmekle ilgilidir.
Küresel su sorunlara aşina olmak için bazı soruların cevap bulması gerekmektedir. Bunların başında ise neden insanlar güvenli suya erişemiyorlar ve bu insanlar kim ve suya erişimlerinin sağlanması için neler yapılabilir?
Dünyanın önde gelen su sorunlu bölgeleri, Ortadoğu-Kuzey Afrika, Hint yarımadası, Güney Afrika’nın bazı bölümleri, Kuzey Çin olarak belirtilebilir. “0” metre seviyesindeki deniz kıyılarında tuzluluk; Kutup bölgelerinde ve ortalama olarak 4000 metrenin üzerindeki sahalarda suyun sıvı halde bulunmayışı; Çöl ve çevre sahalarında yağış azlığı ve kuraklık başlıca doğal kısıtlayıcılar olarak dikkat çekiyor. Bu sorunlara bağlı olarak:
- Her yıl 200 milyon insan kirli sulardan kaynaklanan hastalıklara yakalanıyor ve çoğu yoksul 3.4 milyon insan –çocuklar dâhil- su kıtlığı ve sudan kaynaklanan hastalıklardan dolayı hayatını kaybetmektedir.
- Her gün 6 bin çocuk, her 8 saniyede 1 bebek bu nedenlerle can veriyor.
- Dünya nüfusunun 1,75 milyarı temiz su konusunda çok sıkıntılı olup, güvenli içilebilir temiz suya sahip değildir. 500 bin insan ise kronik temiz su noksanlığı yaşamaktadır.
- Hali hazırda 2.1 milyar insan evde güvenli su olmadan yaşıyor.
- Dört ilköğretim okulundan birinde içme suyu yok.
- Her gün beş yaşın altında 700’den fazla çocuk güvensiz su, zayıf temizlik ve ishalden dolayı hayatını kaybetmektedir.
- Küresel olarak, güvensiz su kullanmak zorunda olanların % 80’i korunmasız su kaynaklarının bulunduğu kırsal alanlarda yaşamaktadır.
- Gelişmemiş bölgelerde on haneden sekizinde kadınlar ve kızlar su toplanmasından sorumludur. Onlarca kilometre mesafelerdeki suyun taşınmasından sorumlu olan bu kadınlardan her gün 800’den fazlası bu işin yan etkilerine bağlı komplikasyonlardan dolayı hayatını kaybetmektedir. Ayrıca gebe kadınlarda çocuk kayıpları da yaygın bir acıdır.
- 2017 yılında 68.5 milyon insan sırf güvenli su hizmetlerine erişemediği için yurtlarını terk etmiştir.
- 159 milyon civarında insan içme suyunu sığ bataklık alanlardaki sağlıksız yüzey suyundan toplamaktadır.
- Dünya nüfusunun yaklaşık üçte ikisini teşkil eden 4 milyar civarında insan birkaç ay aşırı yağışlarla karşı karşıya kalırken, birkaç ay da kuraklık problemi yaşamaktadır.
- Dünya çapında 700 milyon insanın 2030’a kadar ağır su kıtlığı nedeniyle yurdunu terk etmesi beklenmektedir.
- Daha zenginler, genellikle düşük maliyetle suya erişim hizmeti alırken; yoksullar benzer veya daha düşük kalitede bir hizmet için çok daha yüksek bir fiyat ödemektedirler.
- Ortadoğu ülkelerinin nüfusu halen 300 milyon olmasına, bir başka anlatımla dünya nüfusunun yaklaşık % 5 ‘ini barındırmasına karşın, dünya su kaynaklarının ancak %1 ‘ine sahip bulunmaktadır. Bu durum ülkemiz için potansiyel riskler barındırmaktadır.
- Dünya nüfusunun 9.3 milyara ulaşması beklenen 2050 yılına gelindiğinde Su sıkıntısı çeken 26 ülkeye 40 ülkenin daha ekleneceği ve dünya nüfusunun 3’te 2’sinin çeşitli su sorunları yaşayacağı öngörülüyor.
- İklim değişiklikleri nedeniyle 60 ülkedeki 7 milyar kişi su kıtlığı ile karşı karşıya gelecektir.
Bu olumsuz faktörlerin, üç yönlü bir yaklaşım kullanılarak ortadan kaldırılması düşünülmektedir. Bunlar:
- İnsanların yukarıda belirtilen bu beş faktör içinde ve genelinde karşılaştığı dezavantajları incelemek;
- Geride bırakılanlara (veya geride kalma riskine sahip olanlara) yetki vermek;
- Kapsayıcı, uzak görüşlü ve ilerici “Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ait politikalarını yürürlüğe koymak şeklindedir.
Bu yaklaşımlar ile öncelikli olarak Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının 2030 yılı gündemi doğrultusunda “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” için aşağıdaki temel problemlerin ortadan kaldırılarak aşılması amaçlanmaktadır:
- Ekstrem koşullarda yaşayanların seslerinin duyulmasına odaklanılması ve önce en uzaklara ulaşımın sağlanması,
- Karar verme süreçlerinde eşitliğin ve şeffaflığın sağlanması,
- Düzenleyici ve yasal çerçeveler herkes için su hakkının tanınması,
- Yeterli fon ile en çok ihtiyacı olanlara adil ve etkili bir şekilde ulaşılması,
- Günde 1 dolardan daha az gelirle yaşayan kesimde aşırı yoksulluğun ortadan kaldırılması,
- Evrensel sağlık sigortasının uygulanması,
- Kırsal alan elektrifikasyonunun sağlanması,
- Kanalizasyon ağlarının tamamlanması,
- Sağlık ve eğitim hizmetlerinin eksiksiz sunulması,
- Cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılması, kadınların toprak haklarının tanınması dâhil olmak üzere kurumsal ve yasal reformların tamamlanması olarak sayılabilir.