Siyasal iktidarlar medyayı genellikle kendi propaganda borazanı (hipnoz aracı) olarak görmeye meyyaldirler.
Hiçbir zaman öyle olmamış da olsa aslında medyanın görevi halka doğru ve tarafsız haber, bilgi aktarımı yapmaktır. ‘Dünyada bunu namusluca yapan var mıdır?’ bilemiyorum. Ama bu ülkede doğru, adil, tarafsız, objektif yayıncılık yapana rastlamadım bugüne kadar. Ancak hiçbir dönem bugünkü kadar zıvanadan çıkmamıştı. Ana akım medyanın tümü iktidar partisinin kontrolüne girmemişti.
Kendileri de geçmişte medyanın yayıncılık mağduru olan Ak Parti iktidarı geçmiştekilere rahmet okutacak derecede medyayı kontrol ederek muhaliflerinin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallamaktadırlar. Medyadan ziyade, iktidar adına tetikçilik veya kitleyi efsunlayan, hipnoz eden bir vasıtaya dönüştüğünü söylesek yanlış olmaz herhalde…
İşin belki de en trajik boyutu ise ‘dindar nesil’ diye yola çıkanların kontrol ettikleri medya vasıtasıyla kitleleri efsunlayıp, hipnoz edip fıtratlarını bozması oldu. Yalanda, asparagas habercilikte, kumpas kurmada sınır tanımayan yayıncılık anlayışlarıyla her şeyi magazinleştirdiler, basitleştirdiler, anlam dünyalarından kopardılar. İktidarın siyasetini görmek isteyenler, iktidarın kontrol ettiği ana akım medyanın bir günlük yayın politikasına ve anlayışına baksınlar. ‘Aile elden gidiyor’ diye feveran eden iktidar yanlılarının bu medya yayıncılığına karşı bugüne kadar ciddi anlamda hiçbir tepkileri olmadı; bu hal üzere olduğu sürece de olmayacak. Aslında ‘dindarlığı da’ ‘aile kurumunu da’ kendi elleriyle katlediyorlar.
Bakınız bilge devlet adamı Aliya İzzet Begoviç’in mevzu ile ilgili görüşü;
“Televizyon, edebiyat ve tefekkürün yerine geçerek, iç faaliyeti azaltıyor ve genel olarak zihnin inkişafına mani oluyor. Televizyon her mesele için hazır cevap sunar. Kitle kültürünün vasıtaları olan radyo, film ve televizyonun iktidar tekelinde bulunduğu ülkelerde putların ortaya çıkarılması ve kitlelerin en kötü bir tarzda aldatılması yolunda bunların vasıta olarak kullanılmasının mümkün olduğunu çağımızda örneklerle görmekteyiz. Halk üzerinde hükmetmek için artık kaba kuvvete lüzum yoktur. Şimdi, halkın iradesini dumura uğratmak, yorgun halk kitlelerine hazır hakikatler sunmak suretiyle bu hedefe “yasal yolla” ulaşılabiliyor. Mütemadiyen tekrarlamalar yapan televizyon, hipnoza benzer bir şey halini alır. Milyonlarca seyirci, bazen hiçbir gerçek temeli olmayan, çoğu kere kendilerine yabancı fikirleri kendi fikirleriymiş gibi kabullenirler. Bu, bazı fikir ve tavırların ısrarlı bir şekilde tekrarlanması yoluyla gerçekleştirilen kitle hipnozudur.”
Allah Aliya’ya Rahmet etsin. Bize söylenecek fazla bir şey bırakmamış. Bundan yaklaşık 20 yıl önce yazdıkları, bugünün Türkiye için aynıyla geçerli.
Din, diyanet gibi derdi olup halen iktidara destek verenler, iktidar kontrolündeki medyanın din ve diyanet üzerinde yaptığı tahribatı bir idrak edebilselerdi! Bir uyanabilselerdi! Nasıl bir cehenneme uyandıklarını bir görebilselerdi!
İktidar, insanlığın ve dolayısıyla Müslümanlığın hayrına olabilecek bir medya yayıncılığından çok, neye mal olursa olsun sadece kendi iktidarını ayakta tutmayı hedeflemektedir, murat etmektedir.