CHP Genel Başkanı Sn. Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Ben ömrümde, ülkemizde nefreti ve sevgiyi gördüm. Artık sevgi kazansın istiyorum. Ülkemizin iyileşmeye, helalleşmeye ihtiyacı var. Helalleşmek geçmişi değiştirmez ama geleceğimizi kurtarır. Geçmişte partimizin de hataları oldu; helalleşme yolculuğuna çıkma kararı aldım” dedi.
Sn. Kılıçdaroğlu bunları ifade etti ve fırtına koptu. Akli selim sahipleri bu helalleşme çağrısına iştiyakla olumlu cevap verirken; gerek soldan ve gerekse sağdan ciddi eleştiriler aldı. CHP’nin içinde çok ciddi katı laikçi sol-kemalist bir damarın olduğu su götürmez bir gerçek. Her türlü diyaloga, uyuma kapı ve pencerelerini kapatmış bu müesses nizam bekçileri, CHP’nin, müesses düzenin bekçilik görevi görmesi çizgisinden asla sapmamasına yeminliler adeta. Onun için de CHP, hiçbir zaman batılı anlamda bir sosyal demokrat parti olamamıştır. Yer yer ırkçı ve dindar karşıtı pozisyonuyla siyasette orta sağın karşısına konumlanmış klasik bir Kemalist sol parti olarak hayatiyet sürmüştür. Çok partili siyasal sisteme geçildikten sonra CHP, Ecevit döneminde yakalanan konjonktürel başarının dışında hiçbir zaman ciddi iktidar alternatifi olamamıştır. Hiçbir Genel Başkan da CHP’nin geçmişi ile ilgili bir itirafta ve özürde bulunmamıştır. Hiçbirisi Sn. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi bir “özür” ve “Helalleşme” daveti yapmamıştır.
Evet, bugün Sn. Kılıçdaroğlu tarihi bir açıklamada ve davette bulunmuştur. Tabir caizse helalleşmek için el uzatmıştır. Bu elin havada kalmaması gerekir. Ve en çok da bu müesses nizamdan zarar gören; haksızlığa/zulme uğrayan; kimlikleri nedeniyle ötekileştirilenlerin bu eli havada bırakmamalarını umuyorum. Armudun sapı, üzümün çöpü mugalatasında bulunarak Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasını ve davetini itibarsızlaştırmaya çalışan iktidar yanlılarına söyleyebileceğim tek cümle; “Eğer bu ülkeyi; bu toplumu bir nebzecik seviyorsanız bu çağrıyı nimet bilip elinizi uzatırsınız. Bu helalleşme, tarihin en büyük siyasal olayı olur. Bunun mimarları olarak siyasi tarihin kayıtlarına altın harflerle isimlerinizi yazdırırsınız. Yok, eğer karşılıksız bırakırsanız, neredeyse asırlara baliğ olan bir politik karşıtlığı, nizalaşmayı, rövanşizmi bir yüzyıl daha uzatırsınız.
“Efendim, Kılıçdaroğlu ilk önce hangi hususlarda helalleşeceğini sıralasın”mış mış.” Bu talep, işi yokuşa sürmektir. Açılacak ve detaylandırılacak her bir başlığın CHP içerisindeki kliklerin harekete geçmesini ve daha işin başında bu teşebbüsün akamete uğramasını, boğulmasını mı istiyorsunuz? Bu tutum yanlış ve samimiyetsizdir. Doğru olan ise, karşılıklı bir helalleşme metninin oluşturulması ve onun içine, üzeri kabuk tutmuş geçmiş yaraları çok fazla deşmeden maksada/maksuda erişilme iradesi göstermektir. Malum, şeytan detayda gizlidir. Ne kadar çok detay o kadar yeni ihtilaf kapılarının açılması demektir. Helalleşme ve temel haklar etrafında akitleşmeyi sağlayacak sade bir siyasal belge…
İktidar ve muhalefetin böyle bir irade ortaya koymalarının çok zor olduğunun farkındayım. Ne olursa olsun, bu talebi ısrarla seslendirip, gündemde tutmak ve diğer tarafları davet etmek elbette çok önemli. Bunu yapanlar kazanır.
Sn. Kılıçdaroğlu’nun çağrısı ile ilgili olarak samimiyet sorgulaması yapanlara da Mevlana’nın bir kıssası ile cevap vereyim; Mevlana uzun zamandır Hocası Şemsi arıyordu; onu çok özlemişti. Bir gün arkadaşlarıyla otururken bir gezgin çıkar gelir. Mevlana’ya, Şems’i Şam’da gördüğünü söyler. Bu habere çok heyecanlanan Mevlana, sırtındaki cübbeyi çıkarır ona hediye eder. Bu duruma şahitlik eden arkadaşları, “adamı tanıdıklarını; yalancılığıyla müsemma birisi olduğunu” ifade ettiklerinde Mevlana; “Adamın yalanına cübbemi verdim; sahi olduğuna kanaat getirmiş olsaydım canımı verirdim.”diye karşılık verir.
Benim acizane bakışım da böyledir. Sn. Kılıçdaroğlu’nun söyleminin arka planında kastının ötesinde bir şeyin olup olmadığını bilmiyorum. Ama bu çağrıya koşa koşa gidip; elimi uzatırdım. Bu tarihi fırsatı kaçırmazdım. İnanıyorum, eğer Allah Resulü bugün aramızda olsaydı O da tıpkı Hilfü’l Fudul’da olduğu gibi bu eli havada bırakmazdı.
Sahici anlamda Türkiye toplumunun beka sorunudur bu…
Bunu başarmalıyız?
Zulüm dönemlerini bir daha yaşanmamak üzere siyasi tarihin çöplüğüne gömmeliyiz.