Derde uğrar kim sadakat etse devlete,
İstikamet mahz-ı cinnettir bu mülkü devlete.
(Ziya Paşa)
İnsanoğlu varoluşundan beri bir arayış içerisinde bulmuş kendini. Zaman geçtikçe de yönetme ve yönetilme üzerine olmuş bu arayış.
Bir düzen istemiş toplumlar. Kimilerine göre İlahi düzen, kimilerine göre beşerî düzen. Yöneten, yönetilen, hiyerarşik bir sistem her çağda olagelmiş. Tartışmalar da bazen acımasızca, bazen iyi niyetlerle günümüze kadar devam etmiş. Sorgulamalar bazen düşmanlık kazanmış, sorgulayanlar kimi zaman bedel ödemiş.
Aydınlanma çağının en önemli düşünürlerinden İskoçyalı filozof David Hume “Tanrı’nın varlığı tartışılmaz ama sıfatları tartışılır” der. Günümüzde kırmızı kitaplar, devlet, kutsallar, liderler tartışılmaz rollerini adeta bir zırh haline getirmişler. Gerçi bu düzen insanlık tarihinin hemen hemen her çağında yaşanmış. 150 yıl önce Ziya Paşa başına gelenleri anlatırken “Uyan değil, bozan olmuş.”
Kendimi çok harcadım ben bu devlet uğruna,
Neler çektim neler, ben bu hareket uğruna,
Yuvam perişan şimdi bir haysiyet uğruna,
Malım mülküm yok oldu, bitmez gayret uğruna,
Kendime zulm eyledim hep adalet uğruna,
Yok eyledim kendimi üstün hizmet uğruna,
Ahmak gibi yanmışım bir cehalet uğruna.
İnsanlar eyleminde özgür mü yoksa tartışılmazların verdikleri rolü mü oynuyorlar? Yani insanın konumu “Uyan mı, Bozan mı?”
Bu kutsal imtiyazlı güçler bu ülkede biz varız ya endişe etmeyin, sizin yerinize biz düşünüyoruz, “zararsız ama yararsız yurttaşlar olun yeter” demek mi istemektedir? Halkına karşı devleti koruyan yasalar mı, yoksa halkını devlete karşı koruyan yasalar mı? Cevap verebilmek için tarihe bakmak yeterlidir. Bu cevap gelecekle ilişkisinden ötürü de önemlidir. Geçmişte gerçekte ne olduğunun öğrenilmesi günümüzü daha doğru anlamamızı sağlayacak; böylece yarını nasıl düşünebileceğimizi, neleri talep edip, nelerden feragat edeceğimizi daha sağlıklı temeller üzerinde bina etmemiz sağlayacaktır.
Türkiye’de siyasi anlayışın, aktörlerin ve siyaset yapma eyleminin devlet-merkezci olması yerine; modernleşmenin demokratik çoğulcu temelinde ancak akıl, hukuk ve bilimle ortaya konması sağlamalıdır. Devlet-toplum-birey ilişkilerini hala neden kırmızı kitaba koymayı düşünmeyiz anlamak mümkün değil. Sebebi Türkiye’nin politik tarihinde, hukuk düzeninde böyle bir iddia olmamasıdır sanıyorum.
Türkiye’de siyasetin geçirmiş olduğu dönüşüm dikkate alındığında, tarihi tenkitlere ve anlamaya dönük çalışmalara, sorgulamalara ihtiyaç vardır. Müdahaleler deyince akla hep askeri müdahaleler gelirdi. Asker, Cumhuriyet değerlerini koruma, muhafaza etme iddiası ile sisteme müdahale etme, bildiri ve eylemlerle gücünü kullanma yolunu seçerdi. Bakıyoruz bugün ki müdahaleler de kutsal güçler, ilahi metinlerle üniversiteler, mülki ve adli bürokrasi, basın, rant yanlısı iş dünyası, müdahale zemininin ve şartlarının öncüsü konumundalar.
3 Mayıs Türkçüler Bayramı dolayısıyla eski bakanlarımızdan Sadi Somuncuoğlu’nun, Prof. Dr. İskender Öksüz’ün, Prof. Dr. A. Bican Ercilesun’un hatıralarını dinledim. Ayrıca Sn. Osman Aydoğan Paşa’nın o günün şartlarını anlatan 1944 Irkçılık-Turancılık makalesini okudum. Üzülerek ifade etmeliyim ki “akıl, bilim, ahlak, adalet” devletine ne zaman sahip olacağız diye sormaya devam edecek gibiyiz. Dün ve bugün “sağcı, solcu, ülkücü, komünist, Türkçü, Kürtçü, irticacı, Ergenekon, Balyoz, Ayışığı” derken önümüzdeki günlerde hangi sıfatla ne gibi suçlamalar önümüze konacak kestirmek mümkün değil. Öyle ya; 1944’ün 47 kişinin Turancılıktan hele hele yasada böyle bir kanun olmadığı halde zindanlardaki hayatı, bugün üzüntüyle anılıyor. Burada bu milletin emeği ile yaşayan bir insan olarak ahlak ve edebim gereği elbette ortada bir suç varsa suçu olanın cezasını çekmesi gerektiğini düşünürüz. Diğer taraftan devletin kırmızı kitabına soygun tehlikesi, haram ve harem obezliği, adaletsizlikler hiç mi girmez? Dün bu haksızlıkları gören kahramanlar bu sistemi sorgulamayıp “uyan” olsalardı, tabutluklarda işkenceye tabi olurlar mıydı? Sayın Sadi Somuncuoğlu’nun 65’li yıllar için söylediği gibi, Namık Kemal Zeybek Bey’in Kaymakam iken devrin İç İşleri Bakanlığı’nın milliyetçilik ve Turancılık faaliyetlerini tehlikeli gördüğü konular ve yönetim zirvesinin buna yamulduğu gibi, bir santim yükselmek için bir metre eğilenler kendilerine göre bir devletin kölesi olmasalardı, bugün aynı olaylar yaşanmazdı. Yahya Kemal “devlet uslu ve bendeler ister” der. Maalesef bu millet için “adalet, bilim, ahlak ve demokrasi” için mücadele verenler ayrımsız hep zindanlarda olmuşlar.
Vatandaş devletin söylediklerini yerine getirip, devlet taahhütlerini yerine getirmiyorsa meşru yollarla onu da sorgulamak hepimizin görevidir. Kafeste olan bir aslanla kafesteki serçenin ikisi de mahpustur. Hürriyetin güzelliği onu görenin zihnindedir. Özgürlükler genellikle yavaş yavaş yitirilir. Ülkede 137 tane hukuk fakültesi, onlarca hoca, düşünür, aydın, kalabalıklar var fakat “aman ben bozan olmayayım, bana değmeyen yılan bin yaşasın demekle” üzerlerinde taşıdıkları sorumluluktan kurtulamazlar. Sokrates’in adı tarihten silinmiyor ancak onu idam eden beş yüzden fazla yargıcın ufacık izleri bile yok.
Aslında devletin başına gelecek kişileri belirlemek yerine, gelecek nesillerin uyacağı ahlaki, ilmi, aklı, demokratikliği düzenleyen ve kimsenin bozamayacağı bir kurallar bütünü getirmek lazım. Biz beşer olan devlette bunu aramalıyız. Hep söylüyoruz, hayalini kurduğumuz devlet kriz üretmemeli, krizleri adalet ile çözmeli diye.
Bu sistemin yanlışlıklarına isyan eden, uyan olmayan, oyun bozan her dönemin milli direnç temsilcileri hangi mahallenin insanı olursa olsun yok ediliyor. Son günlerde ülke sevdalılarının bir araya geldiği demokratik değişim hareketi tüm sivil yapılarla bunun mücadelesini verme çabasındadır. UYAN olma vasfı adalet devletinedir. BOZAN vasfı ise adaletsizlikleredir. Bizler köle değiliz. Tanrı köleliği peygamberleri ile kaldırma ilhamını vermiş. İnancımız da bu olduğuna göre yolumuz da bu olmalı. Hepimiz kendi çağımızın mücadelesini verirken Cemil Meriç’in dediği gibi şucu, bucu değil, “namuslu, namussuz mu” ona bakmalıyız. Ne dünya ne ülke böyle bir kirlilikle yönetilemez. İnşallah bu milletin mutluluğu devam etsin, soyu sürsün, kaderi gülsün, adalet devleti olsun diyorum.