Gazze soykırımıyla birlikte mütecaviz Siyonist önderlerin Ortadoğu’ya çeki düzen verme (BOP) hususunda sınır tanımayan azgınlığına, serkeşliğine, cüretkarlığına dur diyecek bir siyasal irade göremeyince yine geriye giderek çok hayıflandım.
AKP’nin hikayesi büyük bir trajedidir. Tarihin kendilerine sunduğu büyük imkanı, emaneti öyle sorumsuz, pervasız harcadılar ki, hatırladıkça insanın saçını başını yolası geliyor. Yüzbinlerce insanın üstün fedakarlıklarıyla, adanmışlıklarıyla dolu elli yıllık bir mücadelenin sonunda erişilen iktidarı güçlü bir hukuk ve özgürlük anlayışıyla taçlandırmış olsalardı bugün sadece Türkiye değil, bölgemiz ve dünya düzeni çok farklı olurdu. Hem iç barışını temin edip refah düzeyini üst seviyeye çıkaracaktı ve hem de bölgesinde ve dünyada iradesini icraya kadir bir konuma gelecek, dünya düzenine yön vermede rol sahibi olacaktı. İsrail, işlediği soykırımı yapmaya, bölge ülkelerine bu kadar pervasızca saldırmaya cesaret edemeyecekti.
Olabilir miydi? Elbette. Olmasının önünde ne siyasal ne sosyolojik ne psikolojik ve ne de ekonomik bir engel vardı. Sadece iktidar olmalarının sebebi hikmetini bilmeleri yeterliydi. Yüzbinlerce insanın hangi amaçlarla, umutlar ve hayallerle bu fedakarlıkta ve adanmışlıkta bulunduklarını tefekkür etmeleri ve iktidarı sahiplenme, hükmetme, egemenlik kurma ve rant kapısı olarak görme yerine onu toplumun bir emaneti olarak görüp büyük bir dikkat ve titizlikle kullanmaları ve korumaları icap ederdi. İktidarı / devleti kutsal bir vasıta olarak değil, topluma hizmet etmek için koşulan, binilen bir at arabası olarak görmeleri gerekirdi.
Ne yazık ki, iktidara geldiklerinde gördük ki, ne niyet ve ne de eylem olarak böyle bir kutlu anlayışa yakın olmadıklarını gördük. Kendilerinden önceki iktidarları taklit ederek, onların kadrolarını tasfiye edip yerine kendilerine yakın kadroları ikame etmekten ibaret basit, süfli bir siyaset anlayışının zebunu oldular. Gerçi ben önceki hallerine vakıf olduğum için bugün savruldukları yere çok şaşırmadım.
İnsan, hele hele bir müslüman iktidarı hangi amaçla talep etmeli?
-Hukuk ve adalete dayalı bir iktidar uygulaması gerçekleştirmek.
-Özgürlükleri bütün topluma yaymak, siyasal ve sosyal iklimde huzuru hakim hale getirmek.
-Kamuda hukuku, ahlakı, dürüstlüğü, şeffaflığı olmazsa olmaz prensipler haline getirmek.
-Toplumsal çoğulculuğu bir zaaf, zayıflık olarak değil zenginlik olarak görüp, etnik, dinsel ve mezhebi guruplar arasında ihtiram kültürünü uyandırmak, barışı ve dayanışmayı vücuda getirmek.
– Yönetimde rızaya, toplumsal sözleşmeye dayalı bir siyasal ve hukuksal anlayışı benimsemek.
-Nepotizme iltifat etmeyerek ehliyet ve liyakati tam olarak gözetmek, kamuda istihdamda tam bir adaleti işletmek.
-Kamu malının (beyt’ül mal) korunması ve ciddiyetle muhafaza edilmesini ve bu maldan tüm toplumsal kesimlerin eşit ve adil bir şekilde yararlanmasını sağlamak.
-Yönetim olarak vatandaşları arasında herhangi bir din ve etnik gurubun korunduğuna, bir diğerinin de ötekileştirildiğine dair bir tutum ve davranış içerisine girmemek, ihsasta bulunmamak.
Bunlara ilave edilecek daha başka hususlar da vardır. Şimdi soruyorum: Allah aşkına bu saydıklarımı yapmak / yapmamak hususunda iktidarın önünde ciddi bir engel var mıydı? Siyasal tarihimizde en çok toplumsal desteğe sahip olmuş olan bir iktidara bu meşru hedeflere ulaşmak konusunda hangi irade baskın gelebilirdi?
Dışarıdan bir irade engel olmadı ama kendi nefsi arzu ve iştihaları onları bloke etti. İktidardan binilecek bir merkep olarak istifade edilecekken neredeyse Hinduların ineği gibi kabul gördü. Böylece bu kadar toplumsal desteğe rağmen bugün toplumun karşısında kartondan bir heyula gibi kırılgan bir vaziyette duruyorlar. Bir siyasal gözlemci olarak diyorum ki, en ufak bir sert rüzgarda uçup gidecek bir iktidar çadırı var. Günün sonunda kendilerine olmadığı gibi topluma da bir hayırları dokunmadan, elleri böğürlerinde kalmış birer müflis tüccar gibi terki iktidar edecekler.
AKP tarihe geçecek bir hikaye yazmaya muktedirken adaletsiz / hukuksuz bir yönetim örneği bırakıp gidiyor. Bu müflislerin hasıl ettikleri tahribatın etkileri sadece Türkiye toplumunu değil, bölge halkları ve daha geniş ölçekte dünya milletlerinin kaderini etkiledi. Kendilerine de insanlığa da dinlerine de yazık ettiler.
Bundan sonrası için söylenecek olan şudur: İnşallah geriden gelen nesiller bu kötü akıbetten ders çıkarıp aynı gayya çukuruna düşmezler.

