Günümüzde bireyin yaşamının yönünü belirleyebilmesi, sorumluluk alabilmesi ve kısıtlamalara rağmen özgürlüğünü hissedebilmesi, yaşamın anlamını keşfetme sürecini başlatır. Ancak bu özgürlük, sadece her istenileni yapmak değil, koşullara rağmen kendi yolunu çizebilmekle ilgilidir. Değişen hayat şartlarında, alışkanlıklarımızın ve sınırlayıcı düşüncelerimizin esiri olmamak, özgürleşmenin ilk adımını oluşturur.
Yaşamın doğal akışı içinde bedenlerimiz, duygularımız ve ihtiyaçlarımız gibi sürekli evrilen alışkanlıklarımız da değişmelidir. Özgürleşmek, bilinmezlikleri kabullenmek ve tekinsizliği göğüslemekle mümkündür. Konfor alanlarımızı terk ettiğimizde, alışkanlıklarımızın ötesine geçtiğimizde, özgürleşme duygusunu deneyimleriz.
Mutluluk, başarı, anlam ve güven gibi duyguları belirli şartlara bağlamak, özgürlüğümüzü kısıtlayan bir engeldir. Hayatı bir akış, bir macera olarak gördüğümüzde ise her sürecin eğitici, heyecan verici ve zevkli olduğunu kabul ederiz. Özgürlük, şu anki durumumuz ne olursa olsun, mevcut potansiyeli fark etmek ve bu potansiyeli değerlendirmekle uyumlu bir şekilde yaşayabilmektir.
Ancak özgürleşme sürecinde karşımıza çıkan engellerle yüzleşmek, bazen reddedilemeyen zor durumlarla karşılaşmak da kaçınılmazdır. Zorluklar, engeller ve mücadeleler, bizi güçlendirir ve özgürleşme sürecimizi şekillendirir.
Korkularımızla yüzleşmek, hayatımızın en güzel anlarını yaşasak bile içsel korkularımızın bizi esir almasına izin vermemek önemlidir. Başarısızlık, yalnızlık, rutinden çıkma korkusu gibi duygularla yüzleşmek, bu korkuların bizi yönetmesine izin vermemek özgürleşmenin bir adımıdır.
Özgür düşünme ile katılımcı demokratik hukuk devleti kurulur ve sürekli geliştirilir. İnsan onuruna saygılı, temel hak ve özgürlükleri koruyan ve geliştirerek adaletli bir hukuk düzeni kuran, bunu sürdürmekte kararlı olan, her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabi olan, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve hukuki güvenlik olan bir sistem ve devlet hukuk devletidir. Hukuk devleti özgür düşünebilen insanlarca yaşanır kılınır.
Düşünce özgürlüğü, her bireyin temel hakkıdır. Düşünce özgürlüğü, düşünceyi açıklama özgürlüğünü içerir ve demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir ilkedir. Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olması, bu hakları açıkça ifade etme, uygulama ve paylaşma özgürlüğünü içerir.
Ancak düşünce özgürlüğüyle birlikte, hoşgörü de önem kazanır. Hoşgörü, farklı düşünce ve inançlara saygı göstermek, çeşitliliği kucaklamak demektir. Voltaire’ın ifadesiyle, hoşgörü insanlığın bir parçasıdır ve hataları, eksikleri bağışlamayı içerir. Özgürlük bireyin başkasını rahatsız etmeyecek şekilde, dilediğini yapabilmesidir. Fakat kişinin özgürlüğü, başka bir kişinin özgürlük alanına girmeye başladığı yerde biter, hoşgörü başlar.
Düşünce özgürlüğünün yanı sıra, düşünme özgürlüğü de vurgulanmalıdır. Bireyin kendi zihinsel prangalarını tanıması, duygusal engelleri aşması, korkularıyla yüzleşmesi ve özgür düşüncenin kapılarını aralaması, özgürlük yolculuğunun temelini oluşturur.
Eğitimde İnsanı Özne Gören Anlayış
İnsanı özne olarak gören eğitim sisteminde öğrenci, kendi öğrenme sürecinin aktif bir parçası olarak kabul edilir. Eğitim sistemi, öğrencinin ilgi alanlarına, öğrenme stillerine ve bireysel ihtiyaçlarına odaklanır. Öğrencilere sadece bilgi aktarmakla kalmaz, aynı zamanda eleştirel düşünmeyi, problem çözme becerilerini ve öğrenmeyi öğrenme yeteneklerini geliştirmeleri için fırsatlar sunar.
Cehalet, korku, bağnazlık ve ön yargılar zihinlerimizdeki prangalarımızdır. Düşünme özgürlüğü, aklın özgürleşmesi demektir. Zihinlerdeki prangaların kopartılması, kendimizin oluşturduğu parmaklıkların yıkılması demektir. Özgür düşünemeyen kişilerin, diğer özgürlükleri gerçek anlamları ile kavrayabilmesi bile beklenemez.
Özgür düşünemeyenler, bilimsel düşünemez. Entelektüel kişilerin, en önemli sorunu düşünce özgürlüğü değil, düşünme özgürlüğüdür. Kişinin değer yargılarından ve peşin fikirlerinden sıyrılıp zihnini özgür kılarak düşünebilmesi, düşündüğünü özgürce ifade edebilmesinden çok daha zor bir iştir.
Nesnel Özgürlükler ve Toplumsal Katılım
Nesnel özgürlükler, bireyin toplum içinde kazandığı haklardır. Politik, sosyal, ekonomik, davranış ve söz özgürlükleri gibi çeşitli alanlarda ortaya çıkan bu haklar, demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsurlarıdır.
Sonuç olarak, özgür düşünce ve düşünme özgürlüğü, bireyin varoluşundan başlayarak bilgiye ulaşımına kadar uzanan bir yolculuğun anahtarlarıdır. Bu özgürlükler, bireyin kendi sınırlarını aşması, hoşgörü ile çeşitliliği kabul etmesi ve demokratik bir toplumun inşasına katkıda bulunmasıyla gerçek anlamını bulur.